Severek Ayrılalım

“Severek ayrılalım,
Aşka hasret kalalım…”

Uyumakla uyumamak arasında televizyonda ne var diye bakınırken şarkıyı oynamakta olan bir filmden duydum. Sanırım filmin adı da şarkıyla aynıydı. Geniş caddelerde hızla geçen eski model araçların olduğu anda gözüm takıldı ekrana. Değişen ilk sahnede esas kadın; saçları krepe yapılarak kabartılmış, bol paçalı pantolonu üzerine giydiği uzun yeleğiyle Paris’te olduğunu anladığım bir kavşaktaki heykelin çevresinde dalgın bir şekilde dolaşmaktaydı. Esas adam, bu sırada kadını gördü ve vakur adımlarla yanına yaklaştı. Esas kadının hafif nemli gözleri esas adamın şimşek gibi çakan bakışlarıyla karşılaştı. Fonda müzik güçlendi.

“Severek ayrılalım,
Aşka hasret kalalım”

Şarkı sözlerinden ve filmin adından anladığım kadarıyla bu iki aşık birbirlerini çok severken ayrılmışlar. Fakat bizim hınzır felek boş durmamış. Koskoca Avrupanın o kadar şehrinin içinde; aynı günde aynı dakikalarda aynı heykelin etrafında bu bedbaht iki aşığı buluşturuvermiş.

Sevdiği erkeği karşısında gören esas kadın, heykelin etrafında ters yöne doğru yürümeye başladı ancak esas adam, ısrarcıydı. Kadını yakaladı ancak kadın çevikti. Adamın çelik gibi güçlü kollarından kurtuldu ve  koşarak uzaklaştı. Müzik yüksek perdeden eşlik ediyor.

“Olur mu sevgi diye
Izdıraba sarılmak,
Bu yol mutluluk yolu
Tek çare imiş ayrılmak”

Çocukluk yıllarımızda çok popüler bir şarkıydı. Arabesk akımı doludizgin gidiyor. Ferdi Babacılar ve Orhan Babacılar dönemi. Sonra bu ikiliye Müslüm Babacılar eklendi. Sokaklarda manicilerin şarkı sözlerini sattığı, kasetlerin çıkışını dört gözle beklediğimiz, birbirimize doğum günlerimizde walkman’ler hediye ettiğimiz günler.

Ah o günler, o günler…

Bu tarz filmleri bolca izliyoruz. Öyle inanarak izliyoruz ki, bilinçaltımızda bizi ileride türlü türlü depresyonlara sokacak bilgilerin yerleşmesine engel olamıyoruz. Neredeyse  toplum bir dönem bu filmlerle yaşamını şekillendirdi.

Evden kaçan her kız filmlerdeki gibi hemen ünlü bir şarkıcı olacağını, fabrikaya işçi olarak giren bir kız ilk bakışta patronun oğlunu kendisine aşık olacağını, sevgilisiyle ilk kez öpüşen bir kız hemen hamile kaldığını zannetti. Uzun ağızlıkla sigara içen, file çorap giyen kadınların kötü kadınlar olduğunu belledi bazıları. Sekreterlerin mutlaka dürbün gibi gözlükler takması gerekliydi sanki. Herşey öyle kolay oluyordu ki… Bir ay içinde modacılarla, yabancı dil öğretmenleriyle, adab-ı muaşeret hocalarıyla sıfırdan leydi kıvamında kızlar yaratılacağına inandırıldık.

Bu düşünceler ışık hızıyla kafamın içinde dolaşırken bizim esas kadın hala Paris sokaklarında koşuyor. Esas adam da ardından.

Şarkı başa döndü sanki.

“Severek ayrılalım,
Aşka hasret kalalım…”

Neden severek ayrılınır? Aşk bulunmuşsa bir kez kaybetmemek için ne lazımsa yapılmaz mı? Hasretlik de neyin nesi?

Nihayet sokaklardaki koşuşturma bir otel odasında son buldu. Ve bu aşkın neden bittiğini o anda anladım. Esas adam evliymiş. Bizim esas kadın meğer en yakın arkadaşının kocasına göz koymuş.
Iztırap, vicdan azabı, mahcubiyet, aşk, kin, nefret, damar şarkılar; tekmili birden bu sinemada.

Ah bu şarkıların gözü kör olsun. Kadın kaçıyor, adam kovalıyor.

Şaziment Abla vardı, çocukken oturduğumuz apartmanda. Üst kattan ağlama sesleri gelirdi evimizin içine. Annem çıkardı yukarı, sesler kesilirdi. Ertesi gün yine duyardık. Annem yine çıkardı yukarı.
Kocası en yakın arkadaşıyla onu aldatmış. Birlikte gitmişler başka şehire. Komşular konuşurdu kapı önlerinde. Onlardan öğrendim. Sonra Şaziment Abla iki çocuğuyla taşındı, gitti. Belki o da terk etti bu şehri.

Filmde; esas adamın karısının ihaneti öğrendiği sahneyi izlerken aklıma geldi Şaziment Ablanın hikâyesi.

Film nasıl mı bitti?

Esas kadın tren yolunda yaşamına son verdi. Treni beklerken yaşamı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Film içinde film. Meğer kocasına aşık olduğu kadın lise arkadaşıymış. Birlikte büyümüşler, birlikte dolaşmışlar, birlikte eğlenmişler, birlikte üzülmüşler. Aynı zamanlarda evlenmişler. Esas kadının eşi aniden ölünce yine arkadaşı kucak açmış, korumuş, teselli etmiş. Esas adam da boş durmamış işte.

Filmin sonunda gazetelerde sürmanşet bir haber okudu insanlar. “Güzel dulun şüpheli ölümü”

Film bitti.

İki aşık severek ayrıldılar.

“SON”

 

Oya ENGİN/19.08.2019-İstanbul

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.