Category: Kültür

İlknur’un Resim Atölyesi

Pandemi dönemi;  aktif sosyal yaşama biraz mola verip daha içsel meselelerle haşır neşir olmamıza vesile oldu. Ne yazık ki zor, hüzünlü, mutsuz ve umutsuz günler de yaşadık; kısmen yaşamaya da devam ediyoruz. Ben de bu yalnızlaşma ve daha bireysel yaşama telâşesini herkes gibi deneyimledim. Bu süreçte pandemiyle direk bağlantılı olmasa da aile büyüklerimizin ciddi sağlık sorunları nedeniyle mutsuz  günler geçirdim.  Ama “umut her zaman var” doğrultusunda hayata hep bir köşesinden sarılmayı becerebilenlerden oldum. En azından şimdiye kadar…

Pandemi dönemi sonlarına doğru yaklaşık yirmi beş yıl ara verdiğim resim hobime geri dönmeye karar verdim. Bu kararı vermemde üst kat komşumun etkisini belirtmeden geçemeyeceğim. Bir gün bahçemizde kahve içerken komşum elinde nefis bir at tablosu ile içeri girdi. Öğrendim ki “İlknur’un Resim Atölyesi”ne gidiyormuş. Ben de geliyorum dedim ve yeni öğretim yılında “İlknur’un Resim Atölyesi”nin öğrencisi oluverdim. Devamını oku ►

Nasıl Yazdım?

 

Kitaplarımın yolculuğundan bahsetmek istiyorum bu yazımda. Birkaç kişi “Nasıl başladın kitap yazmaya?”diye sorunca ben de çocuk kitaplarını yazmaya nasıl başladığımı ve devamını sizlerle paylaşmak istedim.

Her şeyde biraz nostaljiyi severim. Müzik, eşya, film, moda, yaşam tarzı… Çünkü geleceği şekillendirmek için geçmişi bilmek, güncelleyip geleceğe yansıtmak gerekir diye düşünüyorum. Benden duymuş olmayın ama geçmiş ile geleceği kıyaslıyor, eskileri özlüyorsanız yaşlanıyor gibisinizdir. Tam da böyle hissetmeye başlamışken bir yazı projesinde yer almam için teklif aldım. Üstelik yaşlanıyorum derken çocukların dünyasına inmem gerekecekti.

Proje, İstanbul’un yedi tepesinin yedi öyküyle anlatılmasıydı. İstanbul ile ilgili tarih ve tarihi eserler ön planda olacak şekilde hikayeler kurgulamamız istendi.

Tam da bana göre bir iş. Gezi severim, tarih severim en önemlisi şehrim İstanbul’u severim. “Bu projede olurum ama ben nostalji kokan bir hikaye yazarım” dedim.  Bakar mısınız, hemen kapris, hemen bir dayatma… İnsanoğlu anlaşılmaz bir varlık.  Ama içime sinen bir iş çıkarmak istiyorsam sevdiğim şekilde yapmalıyım.

Devamını oku ►

Dangal…

 

 

Bu hafta grip oldum ve evde zaman geçirmem gerekiyor.  Bu gibi durumlar için üçü bir arada yöntemim var.  Okuma, yazma ve izleme. İki kitap bitti. Yazı da yazdım bol bol.  Sıra film izlemeye geldi. Uzun zamandır izleme listemde olan Dangal’ı açıyorum, her zaman alt yazılı film izlediğim siteden. Filmin süresi iki saati aşıyor. Olsun vakit bol.

Dangal, 2016 tarihli bir Hint filmi. Yönetmeni  Nitesh Tıwari.

Bana göre dünya sinemasına kafa tutan adam, Aamir Khan başrolde.

Filmin konusu gerçek bir hayat hikâyesinden alınmış.  En sevdiğim konulardan. Hani bazı filmler başlarken “This is a true story” yazar ya…

Bu filmde Hindistan için önemli iki kızkardeş olan Geeta ve Mahaavir Phogat’ın hikâyesi sinemaya uyarlanmış. Aslında buna babalarının hikâyesi demek bana biraz daha doğru geldi.

Devamını oku ►

Bankta İki Kişi…

 

 

Kadın – Erkek ilişkileri hakkında tüm bildiklerinizi unutun! 
Bir kadın bir erkek… Bankta oturmuş ne konuşuyor olabilirler? 

 

Beykoz’a tiyatro izlemeye gidiyorum. Oyunun adı,  Bankta İki Kişi.   Adından da anlaşılacağı gibi iki kişilik bir oyun. Türk Kadınlar Birliği Beykoz Şubesi içindeki Nezihe Muhiddin Sahnesinde izleyicisiyle buluşuyor.  Burası bir cep tiyatrosu. Beykoz ve çevresinde yaşayanlar için çok kıymetli bir sahne.

Dekoru oyunun duyurularından biliyorum. Park içinde kırık dökük bir bank ve çevrede inşaat artıkları. Park griyaj telleriyle bölünerek inşaat ortamından ayrılmış. Oyunu izlemeye başladıktan sonra anlıyorum ki, o bank üzerinde de yeni yaşamlar inşaa edilmeye çalışılacak. Yani her yer inşaat ortamı aslında. Bankın kırık dökük olmasının oyun kahramanlarının yaşamlarının bir yansıması mı bilemedim ama oyun öncesi beynimde düşünceler uçuşmaya başladı bile. Beklerken salonda çalan müzikler enfes.  Sahne dekoru güzel.  Sade dekorları hep sevmişimdir.

Devamını oku ►