Havaalanlarındaki çok bilindik telaşlı kalabalıklar onu hep yormuştu. İsterdi ki; evden çıkar çıkmaz, bir avazda uçağın merdivenlerinden çıkıp mutlaka cam önü koltuğuna rahatça kurulsun. Oysa daha evin kapısından çıkışta başlardı onun karmaşası. “Bileti unuttum mu, kimlik yanımda mı, pasaport çantada mı, ilaçlar alındı mı, tırnak makasım tamam mı, bozuk para var mı?” bu sorular uzar giderdi. Hep bir şeyleri eksik yapma hissi onu terk etmese de şimdiye kadar ki yolculuklarında unuttuğu önemli bir şey olmamıştı.
Yine valizi elinde bu kez uçak yerine özel aracı ile yolculuk yapmaya hazırlanıyordu. İstikamet anneannesinin köyüydü. Gün doğumunu yolda karşılasın diye alacakaranlıkta evden ayrıldı. Bu kez havaalanı kargaşası, insanı tedirgin eden anonslar, güvenlik kabinleri yoktu. Aracının konforunda ilk kez yolculuk yapacağı için ayrıca heyecanlıydı. Sevdiği müziklerden bir seçki hazırladı. Bir de yeni arkadaşı piposu vardı. Henüz hakkını vererek içemiyordu ama kahve yanında iyi gidiyordu.
Anneannesinin köyü yaşadığı şehre fazla uzak değildi. Ama o acele etmek istemiyor, yolculuğun tadını çıkara çıkara gitmek istiyordu. Sabah trafiği yok denecek kadar azdı. Aracı kullanırken, “Sanırım herkes yollara çıkmak için güneşin doğuşunu bekliyor. Belki de karanlıklar insanlarda saklanma içgüdüsünü tetikliyor. Hâlbuki ben şehirleri karanlıkta daha fazla seviyorum. Tüm çirkinlikler geçici de olsa bir süreliğine görünmez oluyor” diye düşünüyordu.
İşte gün doğmuştu. Aslında uzun yola çıkmak için fazla tercih edilmeyen zamanlardan biri diye duymuştu. Işık yansıması, sıcaklık değişimi gibi faktörler şoförler için olumsuz etkiler yaratabiliyormuş. Doğru mu değil mi bilemiyordu, ehliyeti de, şoförlüğü de, aracı da henüz çok yeniydi.
Günün ilk kahve molası zamanı gelmişti. İçinden bir ses “aslında pipo içmek istiyorsun” diyordu. Belki de haklıydı. İlk gördüğü mola yerine doğru aracının direksiyonunu kırdı. Çok keyifli bir yerdi burası. Tahta masalar ve çardaklar yapmışlar. Çocuk denecek yaşta bir garson ortalıkta çay servisi yapıyordu. Az ileride suyu az da olsa akan derenin içinde birkaç ördek yüzüyordu. Ördekleri rahatça seyredebileceği bir masaya oturup kahve söyledi. Eli çantasına gitti, pipoyu arabada unuttuğunu fark etti. O sırada kahvesi geldi. Bol köpüklü ve sabahın serinliğine inat fincandan dumanlar tütüyordu. Garson çocuk elinde tuttuğu şekerliği uzatıp “Bayramın mübarek olsun abla” dedi, kara hareli, ışıl ışıl gözlerini yüzüne dikerek.
Doğru ya, bugün bayramdı! Yalnız olunca pek fark edilmiyordu. Neredeyse kulaklarına kadar yayılan gülümsemesiyle hala kendisine bakan çocuğun uzattığı şekerlikten bir şeker aldı. Sonra aceleyle cüzdanını çıkartıp çocuğa bayram harçlığı vermek istedi. Çocuk kabul etmeyince üzüldü. “O zaman sana bayram hediyesi olarak bir hikâye anlatayım” dedi, anlaştılar. Çocuk koşarak elindeki tepsiyi mutfağa bırakıp yanına geldi. Dün gece gördüğü rüyasını çocuğa anlatmaya karar verdi. “Rüyalar saf ve iyi niyetli kimselere anlatılınca aynı gördüğün gibi çıkar” derdi anneannesi.
Kahvesinde kalan son yudumu da içtikten sonra çocuğun neredeyse sıfıra yakın kesilmiş saçları arasında ellerini gezdirdi. Çocuk hevesle dinlemeye hazırlanırken, terlikli ayağını altına aldı sonra bir şeker de o ağzına attı. Hikâye başladı.
“Çok yıllar önce senin yaşlarında bir kız çocuğu varmış. Çocuk ninesiyle birlikte yaşarmış. Çocuğun annesi ve babası hiç ortada görünmezmiş. Bir yaz sabahı güneş doğarken yattığı yerde bir ses duymuş. Ses açık pencerenin dışından geliyormuş. Yatağından hızlıca kalkıp perdeyi açınca bir de ne görsün? Pembe kuyruklu kocaman bir uçurtma.
Uçurtma konuşuyor, onu dışarı çağırıyormuş. Kız çocuğu konuşan bir uçurtma görünce hiç düşünmeden pencereden çıkıp uçurtmayla birlikte göklere süzülmek istemiş. Tam çıkarken pencere kenarında duran vazoya çarpıp yere düşürmüş. Vazonun içindeki çiçekler yere saçılmış. Kız eğilip yerdeki çiçekleri toplayıp geceliğinin içine saklamış. Uçurtmayla birlikte ses çıkarmadan bulutların arasına doğru uçarak herkesten saklanmışlar. Aşağıdan hayranlıkla seyrettiği bulutlarla şimdi yan yanaymış. Öyle soğukmuş ki hava yukarıda bir an hırkasını yanına almadığına pişman olmuş. Uçurtma sormuş.” Ne yapmak istersin?” Kız biraz düşünmüş, “Bilmem, yerden bu kadar yüksekte ne yapılır ki?” demiş. Uçurtma, “O zaman seninle misafirliğe gidelim mi?” diye sormuş. “Nereye?” demiş kız. “Sevgiye” diye cevaplamış uçurtma. Aralarında saklandıkları bulutları geride bırakarak yeniden yeryüzüne doğru yaklaşmışlar. Onlar aşağı doğru süzülürken uçurtmanın pembe kuyruğu da nazlı nazlı sallanıyormuş.
Kocaman bir deniz üzerinde yavaşlamışlar. Uçurtma, “Aşağı bak bakalım ne görüyorsun?” demiş. Tam altlarında mavi bir sandal varmış, sandalın içinde de bir kadın ve bir erkek oturuyormuş. Kız uçurtmaya sormuş. “Kim bunlar?” Uçurtma kızın kulağına fısıldamış. “Annenle baban.” Dikkatli bakınca kız onları tanımış. Aşağı seslenmiş. Onlar da kızlarına el sallamışlar. Denizin üzerindeki sevgi kuşları havalanmış. Kız geceliğinin içindeki çiçekleri aşağı bırakmış. Havada süzülen her bir çiçeğin üzerine gözyaşlarıyla karışan gülümsemesini iliştirmiş. Babası ve annesi çiçekleri toplayıp tek tek öpmüşler. Babası küreklere asılarak yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamış. Kız da sevgiye yapılan misafirliğin bittiğini anlamış. Uçurtma onu evine geri getirmiş. Pencereden içeri girip yatağına uzanmış, hemencecik uyumuş.”
Çocuk şekeri yemeği bırakıp, dinlediklerinin etkisiyle bakışlarını aheste akan derenin sularına dikmiş öyle duruyordu.
“Ne oldu, beğenmedin mi yoksa hikâyemi?” diye sorunca çocuk şekerini yemeğe devam ederek, “Belki benim de pencereme gelir o uçurtma” dedikten sonra yerinden kalkıp yan masalardaki boşları toplamaya başladı. Bir yandan da “Şimdiye kadar aldığım en güzel bayram hediyesi. Artık her sabah o uçurtmayı bekleyeceğim” diyordu. Sonra saçsız başının alnına bir asker selamı çaktıktan sonra terlikli ayaklarını sürükleyerek mutfağa girdi.
Derin bir iç çekti. “İyi ki buraya girmişim, bu çocukla karşılaşmışım” diye düşündü. Kahve fincanının altına yüklüce bir bahşişle birlikte hesabını bırakıp aracına bindi. Anneannesinin köyüne kadar yolda hiç mola vermeden gitti.
Oya ENGİN 25/07/2022-İstanbul
Kaleminize sağlık, sevgi dolu rüyalarımız bol olsun🧿🌸🪁