Bu sabah çok güzel bir hava var İstanbul’da. Güneş sıcacık parlıyor. Hafifçe esen ama üşütmeyen tatlı bir rüzgârın eşlik ettiği… Paşabahçe’de kılpayı kaçırdığım otobüsün ardından baka dururken aklıma sahildeki çay bahçesine gitmek geldi. Severim ben çay bahçelerini. Ama yalnız gitmeyi seviyorum. Neden bilmiyorum. Yanlızlık bazen tedavi edici olabiliyor. Canım sıkkın biraz. Yeni bir hastane süreci beni bekliyor gibi. Derler ya hasta mısın, hasta mı bakıyorsun? Hasta bakmak da insanı yoruyor. O hasta, bu hasta, komşu hasta, arkadaş hasta… İşte bir cenaze. Çay bahçesine giden yol caminin hemen yanından geçiyor. Of..Zaten sıkkınım. Başımı öne eğiyorum. Cenaze yakınlarıyla göz göze gelmeden, parmaklarımın ucuna basar gibi sessizce aralarından süzülüyorum. Ağlayanlar gözüme çarpıyor. Keşke gelmeseydim. Neşem iyice kaçtı. Kalabalıktan sıyrılınca uzaklara bakıyorum. İskele önümde. Birden geri dönüyorum. Karşıdaki pastaneye koşar adımlarla girip çabucak bir portakallı kurabiye alıyorum. Kurabiye yemek bana her zaman iyi gelir.
Son Yorumlar