Katıldığım fuar etkinliklerinden sonra bir yazı ile gözlemlerimi aktarmak ve fuar süresi boyunca yaşadığım birkaç deneyimi sizlerle paylaşmam gelenek haline gelmek yolunda ilerliyor.
Bu yıl 24. Tüyap/İzmir Fuarı’na ilk kez katıldım. Yakın bir tarihte İzmir’e yaptığım gezi amaçlı seyahatten sonra yeniden bu güzel şehirle kucaklaşmak beni bayağı heyecanlandırdı. Okur kitlesi hakkında bir bilgim yok. Çocuk kitaplarına ilgi nasıl, beni sevecekler mi, çocuklarla iyi bir iletişim kurabilecek miyim? Sorular, sorular…
Hayli sallantılı bir uçuştan sonra İzmir’e sağ salim vardım. Pek çok uçuşta bulundum ama bu en heyecanlısıydı. İzmir tatlı bir yağmurla beni karşıladı. Oysa tarih olarak daha güzel bir hava olacağını beklemiştim. Gerçi yağmur yağacağını bir ay öncesinden biliyordum ama, insanoğlu işte. Umut etmekten vazgeçemiyor.
Havaalanından doğru Basmane tarafında konaklayacağım otelime hareket ettim. Şansıma odamın manzarası çok güzeldi. Karşımda deniz, Karşıyaka, dağlar, gemiler… Dilimde bir ezgi, el çabukluğuyla sırt çantamı boşaltıp, kıyafetimi de değiştirip sonra doğruca fuar alanına.
Kültürpark’a Montrö kapısından girdim. Daha önce İzmir’e geldim ancak Kültürpark’ı gezmemiştim. Elbette parkı biliyorum. Çocukluk yıllarımızda ünlü İzmir Fuarı’nın düzenlendiği yeri kim bilmez? Hele o yatan kadın heykellerini…
Ülkenin en ünlü sanatçıları gazino kavramının henüz taptaze olduğu o yıllarda hepsi birbirinden popüler alt kadrolarıyla oluşturdukları programlarını izleyicilerine sunar, gazinolar arasındaki kıyasıya bu rekabetten izleyiciler karlı çıkardı. Assolistlerin sahnede giyeceği kostümler günler öncesinden basına gösterilir bizler de gazete sayfaları arasından fuar heyecanına ortak olurduk.
Yağmur altında kısa bir yürüyüşten sonra fuar etkinlik alanına ulaştım. Çevre o kadar güzel ki, yeşillikler, kuş sesleri arasında olmak çok keyifliydi.
İzmirli okuyucularla çok güzel bir iletişim kurduk. Hikâyelerimi merak ettiler. Eğlenerek ilk günü tamamladım. İki günüm daha var. Çıkışta Kültürpark’ı gezmeye karar verdim. Yatan kadın heykellerini fotoğrafladım. Havayı kokladım. Fuardan çıkan ama parktan ayrılmayan gençleri, çocukları izledim. Yol ve fuar yorgunluğundan olsa gerek bir an önce otelime gidip dinlenmek istedim.
Gün içinde yağan yağmur gece boyunca da devam etti. Peşine bir sürü şimşek ve gök gürültüsü de iliştirerek. Bu sesler arasında deliksiz uyumuşum.
Ertesi sabah Kültürpark’a Lozan kapısından girmeyi tercih ediyorum. Ama öncesinde bir kahve eşliğinde Lozan Meydanı’nın tadını çıkardıktan sonra. Tam kapının karşısında kahve içtiğim yerde hesap öderken, eleman bana fotoğraf çektiğimi gördüğünü söyledi. Fuar yazısının fotoğrafını çektiğimi söyledim.
“Fuar mı var?” dedi.
Geriye dönüp baktığımda devasa boyuttaki yazıları nasıl olup da okumamış olabilir diye düşünürken,
“Haaa! Kitap Fuarı. Yazar var mıdır bugün acaba?” diye sordu.
“Her gün oluyor” dedim.
“Ünlü var mı?” dedi.
Gülümsedim. Paramı ödeyip, uzaklaştım. Saat daha erken. Açılışa bir saat var. Az ileride bir tabela gözüme takıldı. “Atatürk Müzesi” yazıyor üzerinde.
İşte zamanı en güzel değerlendirebileceğim bir fırsat. Tabela buralarda olduğuna göre müze de yakınlardadır. Tabelanın gösterdiği yere doğru yürümeye başladım. Yağmur hızını yitirmiş çiseleme haline dönüşmüştü. Az ileriden gelen genç bir adama müzeyi sordum. Bilemedi. Sonra daha yaşlı birine, daha sonra yine genç birine, sonra bir dükkân sahibine. Bilemediler. Elbette konum özelliğini kullanarak akıllı telefonumdan müzeyi şıp diye bulabilirdim. Ama ben insanların bana “işte şurası” demesini seviyorum.
Ne yazık ki insanlar yaşadıkları şehri tanımıyorlar. Belki onları ilgilendirmiyordur. Belki her gün önünden geçtikleri halde göremiyorlardır. Bu sebepler çoğaltılabilir. Gaziantep ve Antakya gezimde de buna benzer şeyler yaşamıştım. Aynı sokak içinde bile sorduğum yerleri bilemeyenlerle karşılaşıyorum. Oysa sorduğumuz yerler çok bilinen ve ziyaretçisi bol olan yerler. Aslında şehirleri dışarıdan gelenler sanki daha iyi mi biliyorlar? O yüzden son yıllarda popüler olan, yaşadığımız kentin kıyı köşesini gezdiren günlük turları çok önemsiyorum.
Fuar kendi adıma çok keyifli geçti. Yayınevinin standa getirdiği kitaplarımın iki tanesi ikinci gün tükendi. Montrö kapısı, Lozan kapısı, 9 Eylül kapısı, 26 Ağustos kapısı. Bu kapılardan girip çıktığım Kültürpark’ı çok sevdim.
Tüyap’ın düzenlediği fuarlarda sabah tüm katılımcılara iyi şanslar dilenir, şiirler okunur, en telaşlı anonslar bile nazik ve yumuşacık bir şekilde iletilir yine kapanış şiirlerle yapılır.
Her fuarda olduğu gibi, çocuklar tek başlarına gezerken özgür yanlarında yetişkinler olduğu zaman biraz daha seçici oluyor. Ellinde listeyle gelen çocuklardan birinin,
“Sizin bir kitabınızı almayı çok istiyorum ancak alış veriş etmem gereken yayınevi listesinde siz yoksunuz” demesi en çok canımı sıkan konu oldu.
Umarım seneye yine İzmir’de olurum.
Oya ENGİN/08 Mayıs 2019, İstanbul
httpss://www.youtube.com/watch?v=FX8W488KeUY
Son Yorumlar