Kaçık Çorap…

İnsan hayatının akışını  bazen hiç akla hayale gelmedik bir olay tamamen değiştirebiliyor. Öyle bir şey yaşanıyorki ilerideki yaşamımızı farkında olmadan kökünden başkalaştırıyor. Böyle hissetmemi sağlayan hikayeyi dinlediğim zaman bir ” kaçık çorap” ın bir kadının yaşamını nasıl değiştirebileceğini ve bambaşka bir hayat yaşayacakken bir başka hayatın içinde olabileceğinin tanığı oldum.

Hikayemiz 55 yıl kadar öncesine dayanıyor. İstanbul’un mutena semtlerinden birinde başlayıp bir arabalı vapurda sona eriyor.

Mahallemizde yaşayan bir Feriha Teyzemiz vardı. Annemin arkadaşlarından. Kocası Macit Amca’nın geçirdiği bir iş kazası sonucu  sürekli çalışamamasından dolayı kendisi evde el işleri yaparak satar, bazen  de dikiş diker  aile bütçesine katkıda bulunur, üç çocukları ile birlikte  geçinirlerdi. Çok görgülü, bilgili,  çok becerikli bir kadındı  Feriha Teyze.

Gün görmüş bir ailenin en küçük kızıymış. Toplum içinde saygınlığı olan  bir  ailede  yetişmiş,  bir ablası ve bir abisi varmış. Feriha Teyze elinden dikiş,  nakış  geldiği için kıyafetlerini kendi diker bu sebeple bir giydiğini bir daha giymezmiş. Ablası ve Feriha Teyzenin güzelliği de dillere destanmış. Görenler  iki kız kardeşi İtalyan aktristlerine  benzetirlermiş.

Gün gelmiş bir akraba vasıtasıyla  ablasına İzmir’den  görücüler gelmiş.  Görücü heyetinde kayınvalide adayının kızkardeşi de varmış.  Bu teyze ilk gördüğü andan itibaren Feriha Teyze’yi oğluna istemeyi kafasına koymuş.  Ablası için söz kesilmiş, nişan yapılmış.  Hep bu işler yapılırken kayınvalidenin kızkardeşi de devamlı yanlarındaymış.

Nişandan kısa bir süre sonra  dünürler tekrar kapılarını  çalmışlar. Bu sefer kayınvalidenin kızkardeşi oğluna Feriha Teyze’yi istemeyi düşündüklerini söylemiş ve fikir almışlar. Damat adayı İzmir’de semt pazarında pazarcılık yapan ekonomik durumu pek iyi olmayan bir delikanlıymış. Feriha Teyze’nin babası küçük kızının daha evlenme çağına gelmediği bahanesiyle  damat adayını uygun görmedikleri  için nazikçe aileyi reddetmişler. Dünürcüler bu duruma çok üzülmüşler ; biraz da gurur meselesi yapmışlar. İki aile arasında bu sebepten dolayı  esen soğuk rüzgarlar eşliğinde ablasının düğünü yapılmış ve yeni evli çift İstanbuldaki  yaşamlarına başlamışlar.

Düğün üzerinden yaklaşık bir ay kadar zaman geçtikten sonra dünürler İzmir”den tekrar gelmişler ve Feriha Teyzeyi yine aynı delikanlıya resmen  istemişler. Aile bu işin olamayacağını yine nazik bir dille anlatıp özür dileyerek bu işin kapanmasını istemişler. Ancak karşı  aile ısrarını sürdürmekte ve eğer bu kızı bu delikanlıya vermezlerse diğer kızlarınında evliliğinin tehlikeye gireceğini ve  kızlarını  bir daha göstermeyeceklerini  tehditkar bir biçimde söylemişler. Yanlarında getirdikleri takı ve alyansı misafir odası  masasının üzerine bırakarak yarına kadar düşünme payınız var. Biz yarın akşam İzmir’e hareket ediyoruz ve giderken bu yüzük takılmış olmalı demişler.

Feriha Teyze ve ailesi hem şaşkın, hem üzgün hem de son derece kızgınlarmış. Zaten pek sağlıklı olmayan annesi o gece  hastalanmış ve küçük kızına  uygun düşmeyen bir delikanlı ile evlenmesini istemediğinden, bu arada büyük kızının yüzüne hasret kalacağı korkusuyla o gece zaten zayıf olan bünyesi dayanamamış ve hastanelik olmuş.

Feriha Teyze ise ağlamaktan helak olmuş, bu evliliğe razı olamayacağını hiç görmediği biriyle asla evlenemeyeceğini ailesine anlatmaya çalışıyormuş. Babası dünürlerinden biraz süre istemiş, ve gençlerin tanıştırılmalarını istemiş ve zaman kazanmaya çalışmış.

Dünürler tanışmaya gerek yok yanımızda oğlumuzun resimlerini getirdik buradan damat adayını tanıyabilirsiniz. Eğer bu nişan bu gün takılmazsa büyük kızınızı  unutun hatta biz oğlumuza İzmir’de ev alamayı düşünüyoruz oraya yerleşecekler haberiniz olsun demişler.

Baba şaşkın, ne biçim insanlarla dünür olduk,  kimlerle aile kurduk ne yapacağız biz diye düşünürken  bir yandan dünürcülerle bir yandanda hastasıyla uğraşıyormuş.

Çaresiz bu nişanı zaman kazanmak için kabul etmişler ve Feriha Teyze hayatında hiçgörmediği bir insanla bir araya bile gelmeden nişanlanmış. Anne biraz  iyileşip hastaneden çıkmış ama büyük kızı ailesini ve  annesini görmeye gelemiyormuş.

Feriha Teyze’nin ablası üzüntüden, aile hasretinden perişan olmuş nihayetinde de  sinirsel rahatsızlıklar baş göstermiş ve bayılma illetine tutulmuş.  Bu arada damat ve ailesi  Feriha Teyze’ye   nikah kıymak için İstanbul’a gelmişler.

Feriha Teyze yetişme tarzından ve çağdaş düşüncelere sahip olduğundan babasından nişanlısıyla bir kaç gün İstanbul’u gezdirmek bahanesi ile  beraber olmak bu evlilikten kurtuluş olup olmadığını anlayabilmek ve dahası damat adayını bir nebze de olsa tanımak için izin istemiş. Babası seve seve bu izni vermiş.

Feriha teyze nişanlısı ile karşılaştığı anda bu delikanlı ile bir arada yaşayamayacağını zaten anlamış. Ancak hasta annesi  ve ablası gözünün önüne gelmiş ve çaresiz gelen dünürlerine aile görgüsüne uygun olarak gerekli ihtimamı ve saygıyı göstermiş.

Damat adayına gelince; kendi halinde, içine kapanık, pek konuşmayan,  devamlı annesinin dediklerine baş sallayan,  ağır görünüşlü , mesleğinden dolayı yüzü rüzgar ve güneşin kavurucu etkisinden,  elleri ise su ve sebzelerle haşır neşir olmaktan dolayı yıpranmış, yaşından daha olgun gösteren nadir olsada konuştuğu zaman  biraz kabaca hatta birazda kabadayımsı havası olan  bir delikanlıymış.

Feriha Teyze böyle bir erkekle hayatını birleştirmesinin imkansız olduğunu  nasıl olup ta ailesine bunu söyleyeceğini düşünürken ertesi günü Eminönü gezisi yapılmasına karar verilmiş..

Feriha Teyze her zamanki gibi son derece şık ve zaif bir tayyör giymiş, tığ topuk ayakkabıları ve takımı çantasını almış yola çıkmışlar. Kapıya gelen taksiye binerlerken Feriha Teyze çorabının kaçtığını farketmiş ve çok canı sıkılmış. Zira ona göre bir kadının zerafetini bozan unsurlardan biri kaçık çorapmış. Ne yapsam ne etsemde nerede  bu çorabı değiştirsem diye düşünerek  Eminönüne ulaşmışlar. Mısır çarşısına girdikleri zaman kaşla göz arasında bir çorap almış ve çantasına atıvermiş. Nihayetinde gezi arabalı vapurla devam edeceğinden iskeleye doğru yol almaya başlamışlar. Bu arada damat adayıyla sohbet ediyor daha doğrusu etmeye çalışıyormuş. Ancak delikanlı konuşmaya pek hevesli olmadığı gibi yanında nişanlısı olmasına rağmen gelen geçen  turist kadınlara alenen tacizkar bakışlar  atıyormuş. Ancak Feriha Teyze hiç oralı değilmiş,  o andaki tek derdi kaçık çorabından bir an önce kurtulmakmış.

Arabalı vapura bindikleri zaman Feriha Teyze doğru tuvalete gidip çorabını değiştirmek istemiş. Ancak tuvalet kapısı kilitli,  kapı üzerinde de arızalı yazıyormuş. Çaresiz elinde çorap paketi geri dönmüş. Tam kayınvalidelerinin yanına giderken bir aralık görmüş. Şöyle içerlek bir yermiş. Hemencecik çorabını orda değiştirip eskisini de denize atıvermiş  ve arkasını döndüğü zaman nişanlısı ile burun buruna gelmiş…

Delikanlının hiddetten gözleri büyümüş kıvılcımlar saçarak ”bu ne rezalet kadın kısmı sokakta ulu orta yerde giyinir soyunur mu hiç” diyerek Feriha Teyzenin üzerine yürümüş ve kolundan çekerek annesinin yanına doğru sürüklemiş…

”Ben bu kızla evlenmem anne demiş…” O zamana kadar ağzından zembille laf çıkan delikanlı birden aslan kesilmiş, kükremiş bağırıp çağırmaya başlamış. Hiddetten kıpkırmızı olmuş bir halde ” bak anne bundan bana  karı marı olmaz. Bu bir giydiğini bir daha giymiyor. Bir kaçık çoraba bile tahammülü yok, ben bunla evlenmem, hem çok güzel bu, benim başım belaya girer. Katil olurum ben iki günde vallahi. İstemiyorum ben, bir kaçık çorabı giyemeyen kadın ocağıma incir ağacı diker benim”  demiş..

Aile yapma oğlum,  etme oğlum demeye fırsat kalmadan delikanlı kan çanağına dönmüş gözlerle Feriha Teyze’ ye bakarak elindeki yüzüğü fırlatıp denize atmış..Feriha Teyze de aynısını yapmış ve arabalı vapurdan inerek doğru eve gelip müjdeyi babasına vermiş…

Bu  hikayeyi ilk dinlediğimizde Feriha Teyze’nin o güleç,  güzel yüzündeki hüznü hiç unutamam.

Ne oldu sonradan dediğimde ” Ne olacak ablamı yıllarca bize göstermediler. Nişanı oğulları bozmasına rağmen hep beni suçladılar ve  iki aile küs kaldı. Annem kızına hasret öldü. Annemin cenazesinde iki aile barıştı…İşte bende sonradan Macit Amca’nızla evlendim. sonrasını biliyorsunuz” demişti.

Peki dedim nişanlına ne oldu hiç haber aldın mı?

” Evet ablamdan duydum. O  sonradan çok zengin bir adam olmuş. İzmir’ den kendi memleketlerine geri dönmüş ve o şehirdeki büyük market zincirlerinin sahibi olmuş.. Allah yolunu bahtını açık etsin dedi.

Bende üstümüze sinen ağır hüzünlü havayı dağıtmak için azıcık şaka yollu Feriha Teyze’ye takıldım..

”Bak şu kaçık çorabın ettiğine, şimdi bir elin yağda bir elin balda yaşayacaktın FerihaTeyzeciğim” dedim gülerek..

Hala güzel yüzü vardı. O yüzündeki gözlüğünü zarif elleriyle çıkardı. kucağındaki işlediği kasnağın üzerine bıraktı ve  cevap verdi..

” evet bir elim yağda, bir elim balda ama ruhum darda…”

 

 

Oya ENGİN

16/11/2012

 

 

3 comments on “Kaçık Çorap…

  1. yurdanur dedi ki:

    OYA,CIM MUHTEŞEM YAZMIŞSIN BİZİ ZAMAN TÜNELİNE SOKUP NERELERE GÖTÜRÜYORSUN ANLATAMAM.ALKIŞLAR 10 NUMARA BENDEN VEDE SEVGİLER……..

  2. cianty dedi ki:

    doing good, i hope everyone likes it.

  3. Mahmure Erten dedi ki:

    Tesadüflerin hayatımızı nasıl değiştirdiğinin yazısıdır ellerinize sağlık!