Bankta Bir Gün…

Kız arkadaşlarımızla  toplaşıp  klasik dertleşme gecelerimizden birini daha yaşayıp kah  dertlenip, kah  neşelenip ,  gülüp,  ağladıktan sonranın sabahında da  aramızdan birinin doktor randevusu olduğundan erkenden kalkıp yollara düştük. Bu arada evde canı sıkılmaması için  köpeğimi de havanın o gün  eskilerin deyimiyle limonata gibi olmasından dolayı gezmesi ve havanın nimetlerinden faydalanması için yanıma aldım.

Gideceğimiz doktorun muayenehanesi  Kadıköy’den Moda’ ya doğru giden cadde üzerindeydi. Bilmeyenler için söylemek gerekirse bu yol Kadıköy-Moda arasında çalışan nostaljik tramvayın  da geçtiği, yolun ortasında sağlı sollu oturup soluklanabileceğiniz  bankların olduğu, bazen şanslıysanız müzik dinletilerine , kukla gösterileri ve mim sanatçılarına da rastlayabileceğiniz ,   mağazalar ve yiyecek dükkanları ile çevrili çok renkli, canlı, günün her saatinde kalabalık olan bir caddedir.

Arkadaşımın diş tadavisi bir kaç saati bulacağı için bende köpeğimle beraber muayenehanenin önüne rast gelen banklardan birine oturdum ve gelene geçene bakarak  vakit geçirmeye başladım.

Cadde de dolaşan insanların genel olarak yaşam biçimleri kimse kimseden kaçmadığı ve tanıdık tanımadık  birbirlerine safiyane duygularla ve nezaket barındıran bir biçimde  selamlaşmaya müsait olduğundan köpeğiminde yaratmış olduğu sempatik  enerjiden dolayı gelen, geçen bana selam vermeye ve bir çok insanda köpeğimi sevmeye   başladı.  Köpeğim de  bu sevgiye tüm şımarıklığı ve sevimliliğiyle karşılık veriyor ve hem kendi eğleniyor hem de insanların  hayvan sevgisini tatmin ediyordu.

Bankın karşısına  denk düşen mağazalardan , sigara, kahve molası veren  çalışanların , alış veriş yapan müşterilerin gelenin, geçenin  bankın yanına gelerek köpeğimle oynaması, onunla konuşmaları hakikaten cadde de bir anda çok olumlu bir havanın esmesine ve orada oturup bekleyerek geçireceğim bir kaç saatin çok eğlenceli geçeceğinin adeta müjdecisi oldu.

Bir süre sonra yanıma yaşını sonradan öğrendiğim 78 yaşındaki bir eski İstanbul hanımefendisi oturdu. Önce köpeği sevdi, onunla bir bebek gibi konuştu, yaşını, cinsini ne yiyip ne içtiğini sorduktan sonra söz döndü dolaştı memleket meselelerine , İstanbul’un geçmişine  eski İstanbulda yaşanan bayramlara geldi.  Laf lafı açtı . Bu konular  üzerinde hayatı boyunca birbirini ilk kez gören ve bir daha karşılaşma imkanı olmayan iki insan olarak köpeğimin yarattığı sinerji ile çok keyifli bir şekilde  sohbet ettik. Bir randevusu olduğu için yanımdan ayrılmak zorunda olduğunu söyledi ve gitti. Giderken yılların yüzüne yansıttığı çizgilerin mutlu bir tebessümle farklı bir şekle girdiğini görerek bende  özlediğimiz bu eski İstanbul hanımefendisiyle konuştuğum, tanıştığım için mütehassıs oldum.

Biraz sonra bankın tam karşısındaki İstanbul’un en eski ayakkabılarının satıldığı şubelerden biri olan mağazadan elinde bir sigara ve kahve fincanı ile bir kadın çıktı ve önce köpeğime  sonra bana yaklaşarak banka yanıbaşıma oturdu…Köpeği okşadıktan  sonra ayakkabılar  ve benimde çocukluk yıllarımdan beri müşterisi olduğum mağazanın ürünleri ve geçmişteki alış veriş adetleri üzerine bir kahve içimlik süre boyunca sohbet ettik.

Kahve ve sigarası biten kadının  yanımdan ayrılmasından sonra  cadde boyunca yürüyen okuldan çıkmış bir grup öğrenci  köpeği görünce yanıma geldiler. Bir kısmı sıkş tıkış  banka oturdu, bir kısmı ayakta, köpek bu grubun ortasında, kime bakacağını,  kime kendini sevdireceğini şaşırmış bir vaziyette, bir sağa bir sola zıplamaya başladı ve grup kendi arasında köpeğe isimer takarak, benzetmeler yaparak çizgi film karakterleriyle özleştirerek gençliğin verdiği enerji ve mutlulukla  bankta beni ve köpeğimi yeni ziyaretçileri beklemek üzere yanlız bırakarak yanımızdan ayrıldılar.

Bankın insan ziyaretçileri yanında hayvan ziyaretçileri de vardı. Caddedeki mağazalar kapılarının önlerine hazır mamalar ve küçük plastik kaplar içinde su  bıraktıkları için kedi ve köpekler hatta bazı yerlerde özellikle simitçi tezgahlarının yanında güvercinler  insanlardan korkmadan burasın gerçek sahibi biziz edasıyla caddede bir aşağı bir yukarı  salınıyorlar ve mağaza girişlerine yatarak ılık sonbahar güneşinden faydalanıyorlardı.

Bu kedilerden biri  de bizim bankın yanına kadar yaklaştı ve köpeğime dik dik baktı. Tüylerini kabarttı. Sanki sen de nerden çıktın? Burası bizim mekanımız. Hadi git artık dercesine.  Ancak köpeğim tüm sevecenliğiyle kediyle oynamak ve  arkadaşlık etmeye kalkınca kedi bu durumdan memnun olmayarak  yanımızdan ayrıldı , tam karşımızdaki ayakkabı dükkanının iki basamaklı merdiveninin ikinci basamağına çıktı ve gözlerini bize dikerek öylece oturmaya başlardı.

Kediyle göz temasımız devam ederken  üç kişilik bir aile bankın ziyaretçisi oldular. Anne olduğunu tahmin ettiğim hanımefendinin  her halinden rahatsız olduğu anlaşılıyordu. O hemen yanıma  banka çökercesine oturuverdi. Eşi ve kızı ise ayakta durmayı tercih ettiler. Eşi hemen köpeğimi kucakladı ve karısının eğilmeden sevebileceği seviyeye kadar yükseltti. Sevecen gözlerle hanımefendi köpeğimin başını okşamaya başladı. Ve bana döndü ” Kanserim ben. Benimde 11 yıldır baktığım bir köpeğim vardı. Doktorlar tedavi süresince köpeği ellememe bile izin vermediler ve bizde yavrumu bir başkasına vermek zorunda kaldık. Onu çok özlüyorum. Şu anda tedavim bitti ve doktorlar sadece köpekleri uzaktan sevmeme izin veriyorlar. Sizi görünce dayanamadım. Köpeği biraz sevmek için yanınıza geldim.”  dedi.

Biraz soluklanıp  sonra kalktılar ve bankı bize bırakarak yavaş yavaş uzaklaştılar. Bir iki adım sonra  hanımefendi geri döndü ve bana el salladı. Yüz ifadesinden ve buruk tebessümünden   ayrılmak  zorunda kaldığı köpeğine duyduğu özlem ve sevgi buram buram hissediliyordu.  Ben de ona sağlık dileyerek arkasından  dua ettim.

Arkadaşımın diş tedavisi bitmek üzereyken banktaki son ziyaretçimi de ağırladım.  Engelliler için çalışan ve adını hiç duymadığım bir derneğin yetkilisi,  gönüllü bir öğretmen hanım yanıma oturdu. Bir süre köpeği sevdikten sonra çalışmalarından, yaptıkları faaliyetlerden ve engelli vatandaşların bilinen ve bilinemeyen sorunlarından söz ediyorduk ki telefonum çaldı ve arkadaşım birazdan yanımda olacağını bildirdi.

Bu kez ben izin istedim ..Köpeğimle beraber ögretmen hanıma çalışmalarında başarılar dileyerek hemen hemen yarım günümü geçirdiğim banktan ayrıldım. Bankın yanından uzaklaşırken mağaza çalışanlarının köpeğime el sallamaları ve bana gülümseyerek veda etmeleri çok hoşuma gitti.

Ben o bankta oturdum ve hayatım boyunca hiç karşılaşmayacağım insanlarla köpeğim aracılığıyla iletişim kurarak çok çeşitli konularda konuştum. İnsanların hayatlarının bir parçasına eşlik ettim. Onlar da bana …

Sokaktaki bir bank   insanın yaşamında nasıl bir renklilik ve çeşitlilik yaratabiliyor.  Evlerinde yapacak bir şeyi olmayanlar, canları sıkılanlar, konuşacak kimsesi olmayanlar..Sokaklara çıkın..Bazen hiç tanımadığınız insanlarla art niyetsiz, çıkarsız, şüphesiz, özgürce  konuşmak insana çok iyi gelebiliyor. Bir daha görüşmeyeceğinizi  bilerek sohbet ettiğiniz insanlarla vedalaşırken    ” görüşmek üzere”  diyebilmek ve bu boş ümidi içinde taşıyabilmek bile çok güzel..

Bankımı çok sevdim. Güzel bir hava da yine gitmeyi düşünüyorum.  Kimbilir bu kez nasıl ziyaretçilerle hangi konularda gezinti yapar kimlerin hayatına konuk oluruz…

 

Oya ENGİN/ 01.11.2012

 

4 comments on “Bankta Bir Gün…

  1. Bende sizinle o banktaydım sanki..Yazılarını okumaktan büyük keyf alıyorum.Gönlüne sağlık arkadaşım. Kalemin daim olsun…

  2. Erkan Yeşilkan dedi ki:

    Gerçekten çok güzel bir yazı… İnsanı adeta içine çekiyor. Sevgiler.

  3. Sebahat Alan dedi ki:

    Bu yolculuguna vesile olup ,kaleme alarak benden sonraki zamanın keyfini bizlere yaşattıgın için teşekkürler .Kalemine saglık…

  4. combro dedi ki:

    you know how to take the attention of the readers with such good ideas.