İlkokul Öğretmenim…

Herkes gibi bende ilkokul öğretmenimi yaşım kaç olursa olsun unutamam. İlkokul birinci sınıfa başladığım  zaman yaşım dolmadığı için  10 gün  yüzünden bir yıl kaybetmek durumundaydım. Ama annem kız çocuğu olmam sebebiyle mutlaka bu 10 gün yüzünden yıl kaybetmemem gerektiğini, mutlaka okula başlamam gerektiğini söyleyip duruyordu. Bunun sebebini o zamanlar anlayamıyordum. Sonlaraları anneme sorduğunda ” ne bileyim kızım sene kaybetmeni istemedim, kız çocukları erkenden büyür, gelişir, belki sınıfta falan da kalırsın,  senden küçüklerin arasında iri yarı kalmamanı istedim ” diye açıklamıştı.

Bedensel gelişimime bakarsak annem baba sülalesine çekeceğimi düşünmüş, boylu boslu dalyan gibi bir kadın olacağımı hayal etmişti galiba. Maalesef yanılmış, hayatımı ufak tefek kısa boylu bir kadın olarak yaşayacağımı hesap edememişti.

Annemin beni o yıl okula yazdırma çabaları  sonuç vermemişti. 1969 lu yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin koyduğu kurallar tıkır tıkır işler, kanun ne derse o yapılırdı. O yüzden beni resmi olarak okula yaşım dolmadığı için kabul etmiyorlardı.  Ancak annem kararlıydı.

O gün  belime kadar uzun saçlarımı sıkı sıkı örüldü. Benim çocukluğumun olmazsa olmazı kocaman beyaz kurdeleden yapılmış fiyonk  başımın sağ tarafına özenle oturtuldu. Annemin kendi elleriyle diktiği mavi keten elbise ve beyaz ayakkabılarımla mahalle okulunun yolunu tuttuk.

Yıllar sonra bir gazetede vefat haberini öğrendiğim okul müdürümüz Mustafa Öğretmen’in karşısına geçtiğimiz gün; bir öğretmenin bir insanın üzerinde nasıl etki yarattığını, yaşamını nasıl yönlendirebildiğini, otoritenin, sevginin, şefkatin ne olduğunu çocuk aklımla idrak edebildim. Annem derdini anlatıyor, Mustafa Öğretmen beni okula kabul edemeyeceğini tekrarlıyor ama ikisi bir türlü anlaşamıyorlardı. En sonunda Mustafa Öğretmen masasından kalktı, yanıma geldi. Başımı okşadı ve bana sordu ” sen okula gelmek istiyormusun?” dedi. Başımı salladığımı hatırlıyorum.

Mustafa Öğretmen o zamanlar sistemde var olan bir yöntemi anneme önerdi. ” Misafir öğrenci statüsünde kızınızı okula alalım. Bir ay devam etsin, gelişimine ve uyumuna göre karar veririz,” dedi.

Okul açıldı. İlk öğretmenim Güler Filcan ile o gün tanıştım. Uzun boylu, çok şık giyimli, ki her zaman tayyör giyerdi, sevecen, bana göre dünyanın en güzel kadınıydı. İlk gün onu çok sevdim. Her zaman da seveceğim….

Ben misafir öğrenci statüsünde okuldaki tek öğrenciydim.. O yüzden herkes bana çok iyi davranıyor, diğer sınıf öğretmenleri de beni seviyorlardı. Okulun ikinci haftası bir gün  tuvalet ihtiyacı yüzünden ders sırasında koridora çıktım. Bomboş koridorda tuvalete doğru giderken çıkardığım ayak seslerini dinliyor,  bu sesi çok sevdiğimden daha fazla ses çıkarmak için zıplayarak yürüyordum. Tam o sırada  teneffüs zilinin çanı altında bir merdivenin üzerinde müdürümüz Mustafa öğretmeni gördüm. Elinde bir tornavida zil çanının tamirini yapıyordu.  Ayak seslerimi duyunca geriye doğru bana baktı ve göz göze geldik. Çok sert ve sinirli yapısını öğrenmiştim. Öğretmenler de dahil olmak üzere herkes ondan çekiniyordu.  Ama ben;  hayır.  Sadece zıplamamı keserek doğru dürüst yürümeye başladım.  Hala bana dik dik bakıyordu. Hiç duraksamadım, yanından geçerken de ” kolay gelsin Mustafa Bey,” (öğretmenim değil, bey) dedim ve doğruca tuvalete gittim.  Döndüğümde merdiven boştu. Bizim sınıfa gitmiş, öğretmenime  “velisini çağırın yarın kaydını yapalım, medeni cesareti yüksek bir çocuk,” demiş.. Ben de böylece canım öğretmenimin asil öğrencisi olma şansını  medeni cesaretim sayesinde kazanmış oldum.

Öğretmenim bir Atatürk sevdalısıydı. Yaşamımızda, ülkemizdeki tüm olumlu şeyleri Atatürk’e borçlu olduğumuzu bize o öğretti. 10 Kasım yaklaştıkça derslerin büyük bir kısmını Atatürk inkilaplarına, savaşlarına ve kurtuluş mücadelesine ayırırdı. Ata’mızın asker ve devlet adamlığı dışındaki içindeki  çocuk, insan ve vatan  sevgisini  ondan öğrendim. Atatürk sevgimizi onunla kazandık. Bizi çağdaş düşüncelerle, modern bir ülkede yaşamaya hazırladı. Matematik dersini çok severdi. Matematiğin hayatın bir özeti olduğunu ve bu derse çok önem vermemizi öğütlerdi. Her doğum gününde öğrencilerine kitap hediye ederdi.  Kitaplar sayesinde başka hayatlara,  başka ülkelere başka düşüncelere ulaşmayı onunla öğrendim.  Maddi durumu iyiydi. Bu yüzden maaşının büyük bir kısmını öğrencilerine harcardı. Ailelerimizi ziyaret eder. Öğrenci anneleriyle sıkı ilişkiler kurardı. 45 kişilik sınıfta her aile ile görüşür, ihtiyaçları, psikolojik değişiklikleri takip ederdi. Öğrencilerinin sosyalleşmelerini ister,  hepimizi dersler dışında çeşitli kurslara gitmemiz için teşvik ederdi. Bando ve folklor eğitimi almamı öğretmenim istemişti.

Kardeşim doğduğunda da  yanımızdaydı. Hatta kardeşimin isim annesidir. Onun da bir kızı vardı. Bizimle arkadaşlık etmesi için ve kendi annelik özelliklerini bizimde görmemiz için haftada bir kere kızını sınıfa getirir her seferinde başka bir öğrencinin yanında oturturdu. Kız  öğrencilerle erkek öğrencilerin kaynaşmasını, arkadaşlık etmelerini sağlar, sınıfta oturma düzenini sık sık değiştirir özellikle ekonomik durumları birbirlerine denk olmayan öğrencileri yan yana oturtmaya özen gösterirdi.

Bütün bunları o zamanlar yorumlayamıyordum. Oysa neler yapmak istediğini ilerleyen yaşlarda irdeledikçe bizlere nasıl bir eğitim verererk hayata ne şekilde hazırladığını anladığımda kendisine saygım bir kat daha arttı. Çağdaş,cumhuriyetçi, hoşgörülü, sevecen bir öğretmen, kadın ve anneydi.

İlkokul öğretmenin Güler Filcan’ın şahsında tüm öğretmenlerin önünde saygıyla  eğiliyorum. Tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü içtenlikle kutluyorum.

Güler Filcan; canım öğretmenim,  sizi asla unutmayacağım. Hangi dünyada olursak olalım.

 

 

Oya ENGİN

24/11/2012

8 comments on “İlkokul Öğretmenim…

  1. ali soysal dedi ki:

    tebrikler oya, çok güzel bir yazı…

  2. Rahşan dedi ki:

    Süper bir yazı..Çok duygulandım ve gururlandım, ayrıca çok özendim. Öğrencisi olmayı isterdim bu muhteşem hanımefendinin..

  3. cassioti dedi ki:

    it is a wonderful article, i like it, thank you very much!

  4. Mahmure Erten dedi ki:

    Çok güzel bir yazıydı, benim de anılarımı canlandırdınız ve ilkokul öğretmenimin aynen sizin anlattığınız kalitede bir öğretmen olması gözlerimi yaşarttı . O devirlerin öğretmenlerinin idealistliğini, öğretmenliğin ne kadar ciddi bir görev olduğunu, çocukları eğitmenin ne derece önemli olduğunun bilincinde ve onların düzgün insan olmalarını sağlayarak vatana yararlı bireyler yetiştirmenin gerekli olduğuna inanan kişiler olmuş olmasına bağlıyorum. Böyle öğretmenlerin hala fazla olmasını dileyerek ben de eğer yaşıyor ise kendi öğretmenimin ve hatırlanası öğretmenlerin önünde eğiliyorum.

  5. Caudia Konstansky dedi ki:

    there are lots of bad posts around internet, so it’s very good that i found your website which is so good.

  6. leyla soysal dedi ki:

    Çok duygulandım.Ne güzel yazmışsın..

  7. m.selim güven dedi ki:

    Güler Hanım benim unutamadığım ve hep hatırladığım sevgili öğretmenimdi(mahmut şevket paşa ilkokulu/konya)
    1962-63-64-65 yıllarında öğretmenliğimi yaptı.Güler hanımla ilgili yaptığınız tanımlamalar harika,duygu ve düşüncelerinizi hayranlıkla paylaşıyorum.Konya’nın tutucu ortamında kafamı aydınlatan saygıdeğer bir güzel kadın(itiraf etmeliyim ki Güler Hanımı görünce heyecandan yüzüne bakamazdım)…Kitap okumamı teşvik eden ve benim okuduklarımı arkadaşlarımla da paylaşmamı,sesli okutarak gerçekleştiren kişi…Bu alışkanlığımı lise yıllarında Aziz Nesin kitapları okuyarak olarak gerçekleştirince başı okul yönetimi ile derde girip spor yapmama rağmen beden eğitimi de dahil olmak üzere sınıfta bırakılan öğrenci olmayı şimdi gurur duyarak hatırlarım….
    Saygı ve selamlarımla.

  8. nuran dedi ki:

    Oyacım kalemine yüreğine sağlık Benide o günlere götürdün noktasına virgülüne dokunmadan öğretmenimiz için yazdıkların muhteşem öğretmenimize saygılar sanada sevgiler…….