Salıncakların çocukken benim için anlamı ne kadar büyüktü. Bir çok çocuk için de öyledir herhalde. Annemin elinden tutarak yürürken bir parkın yanından geçiyorsak eğer çekiştire çekiştire kadıncağızı salıncağa doğru sürüklediğimi hatırlarım. Bazen annem istekle beni parka sokar salıncağa bindirir bazen de hiç istemezdi. O zaman ona çok kızardım. Hatta bazen nefret ederdim. Biraz sallanmaktan ne çıkardı ki? Salıncağın tahtasının üzerine oturunca kendimi bulutların üzerine kadar yükselip kuşlarla yarenlik edecek gibi hissettiğim zaman ne kadar mutlu oluyordum.
Bizim çocukluğumuzun salıncakları şimdikilere göre ilkeldi… Dikdörtgen kalın bir tahtanın iki yanında kalın zincirler vardı..Çoğu zaman bu zincirler paslı olur kıyafetlerimizi lekelerdi.. Eğer kıyafetim pas lekesi olmuşsa annem çok kızardı.. Bende ona kızardım. Küçücük bir pas lekesinden ne çıkardı ki? Ama sonra o kıyafeti bir daha giyememe sebebimin bir kaç dakikalık salıncak keyfi olduğunu ileri yaşlarda bizzat tespit etmiş oldum. O zamanlar anlayamıyor muşuz. Annelerimiz bin bir emekle alınan veya dikilen kıyafetleri bir kaç dakikalık eğlence için heba etmek istemiyormuş…
Bir de annem felaket haberlerini çok önemseyip hepsi benim başıma gelecekmiş gibi, devamlı önlemler alarak yaşadığı için salıncak zincirlerin gerekli bakımlarının yapılmadığını düşünerek, her hangi bir kaza olasılığına karşı o salıncaklara binmemi hiç istemezdi. Oysa salıncaklar bir çocuğun anılarında hep mutlu yer işgal ederler. Uzaktan görmek bile heyecanlandırır. Bu yaşta bile ben hala salıncakta sallanmayı pek severim.. Gerçi artık bu ihtiyacı hamaklarla gideriyoruz ama salıncağın yeri bambaşka….
Salıncakta sallanmanın çocukların fiziksel gelişimlerine de katkısı var. Kol ve bacak kaslarını çalıştırıyor. Kontrol ve denge mekanizmaları güçlendiriyor. Hızla sallanan salıncaktan ellerinizi bırakarak havadan yere atlamanın zevki ise bambaşkadır. Çeviklik gerektirir. Bu hareketler neticesi çoğunlukla yaralanır, berelenir ve kumlara düşerdik ama olsun. Bir eğlence, bir kahkaha, çevrenizdeki çocuklarla bir anda kaynaşma, bir yarışma, gırla gitsin.
Can acısı ancak evde akşam saatlerinde sofrada yemek istemediğimiz bir yemek ya da bitirmemiz gereken bir ödev varsa hissedilirdi.
Şimdiki salıncaklar çok daha modern ve güvenilir. Emniyet kilitleri var. Zemin ise yumuşak bir malzemeyle kaplanmış.. Görünümleri de şık… Ebatları ise maalesef küçük.. Artık büyükler sığamıyor…Yani salıncaklar gerçek sahiplerine göre dizayn edilmiş..
Ama ben bu yaşımda hala nerede salıncak görsem sallanmak isterim . Bazen şehir dışı seyahatlerimde bazı kasabalarda rastlayabiliyorum. Özellikle eski model salıncakları yeni dizaynlarıyla yapıyorlar. Hatta loca modeli olanlardan da yapmışlar. Dört kişi ikişerli karşılıklı oturarak sallanabiliyorsunuz ama tek kişilik salıncaklardaki hıza erişmek pek mümkün olmuyor.
Yani kalabalık olmak özgürlüğün önüne çekilmiş bir engel sanki….
Eski model salıncak buldum mu hiç durmam koşarım. Ellerimle zincirleri sıkıca kavrarım hatta acıtacak kadar sıkı.. Sonra çıkarım tahtanın üzerine. Derin bir nefes alıp dizlerimi hafifçe büküp biraz yaylanarak salıncağı harekete geçiririm..Önce yavaşça nazlı nazlı sonra saçlar, varsa etekler uçuşa uçuşa özgürlüğe, sonsuzluğa, kuşlara, rüzgarlara karışırım…
En çok ta Kamran’ın Feride’yi salıncakta sallama sahnesi gelir gözümün önüne.. Edebiyatta salıncak dendi mi Çalıkuşu romanını tek geçerim…
Şimdilerde her yerde eski model salıncak pek bulamıyorum.. Ancak seyahatlerde, doğa bahçelerinde, büyük piknik alanlarında rastlarsam biniyorum , tabi sevgili vertigomun izin verdiği kadarıyla….
Oya ENGİN/06.10.2012
Oyacım muhteşemsin, çocukluguma hatta çocuk olmaya calıstıgım zamanlarıma götürdün benı. Benim gibi okuyan herkesi de götüreceğine eminim. Ben ve benim dönemim sanırım hiç genç olamadık. Bir çocuktuk bir büyük… Geriye bakınca… salıncaklarım, erik ve incir ağaçlarım, çalıp kaçtığım ziller, tutmaya çalıştığım balıklar… daha neler neler…. Teşekkür ederim canım arkadaşım. Yüreğine sağlık:)