Adı Fatma…

Altı yıl önce yazdığım bir yazıyı yeniden paylaşmak istedim.

Tüm şehit anaları için…

Yine terör belası, yine sönen ocaklar, yine yanan yürekler ve yine ağlayan anneler.

İşte o annelerden biri… Adı Fatma.

54 yaşında. Tek oğlunu terör nedeniyle kaybetmiş bir anne.

Adı Fatma’nın hayatı ikiye ayrılmış. Oğlunun şehit olmasından öncesi ve oğlunun şehit olmasından sonrası diye.

Yaşamının ilk bölümünde Adı Fatma ne kadar, mutlu ne kadar canlı ne kadar neşeli ise oğlunun ölümünden sonra bir o kadar mutsuz bir o kadar cansız bir o kadar umutsuzdu. O uğursuz Çarşamba gününden sonra yaşam onun için asla eskisi gibi olmadı. 3 aylık nişanlı oğlunu kendi gözünden bile sakınırken birden ne için olduğunu bilmediği, bir türlü anlam veremediği, neden bir türlü bitirilemeyen terör belası yavrusunu ellerinin arasından, yaşamından alıp gidivermişti.

Gelip ona haber verdiklerinde, “Yok, rüya bu” dedi. “Benim başıma gelemez, hep televizyonda görüyorum, şehit cenazelerini izliyorum. Bende onlarla birlikte ağlıyorum ama benim başıma gelmez. Oğlumla benim böyle bir ayrılığımız olamaz” dedi. Yanındaydım, biliyorum.

Adı Fatma’nın fotoğraflarını gazetelerde, ana haber bültenlerinde, valinin, kaymakamın, askeri yetkililerin yanında evinde başına gelenleri kabullenmeye çalışırken izledi bütün ülke.  Tek tesellisi oğlunun cenazesinde eksik hiçbir uzuv olmamasıydı.

Adı Fatma,  aylarca her gün mezarlığa evladının yanına gitti. Onunla oturdu, konuştu, ona hayattan haberler verdi. Ama kış gelince hastalandı, soğukta daha fazla dayanamadı. Eş, dost evi değiştirmelerini, oğlunun anılarıyla bu kadar iç içe yaşadığı sürece toparlanamayacağını söylediler. “Oğlum gitti, anılarının gitmesine asla izin vermem” diyerek evinden ayrılmadı.

Adı Fatma,  gittikçe ağırlaşan hayatına tahammül edemez hale gelince 54 yaşından sonra yakınlarının önerisiyle iş hayatına geri dönmeye karar verdi. İşletmeciliğini yaptığım spor derneğin lokalinde garson olarak işe başladı. Sabah yedide işe başlıyor bazen gece yarılarına kadar uzanan zaman diliminde deli gibi çalışıyor, lokalin televizyonunda çalan “ Aşkım aşkım” diye nakaratı olan bir arabesk şarkı çıkınca elindeki tepsiyi bir masaya bırakıyor bazen boş masalara bazen de müşterilerin yanına çöküyor, şarkıyı sessizce dinliyor ve  dalıp gidiyordu. Sonradan oğlunun nişanlısına armağan ettiğini öğrendiğimiz  şarkı bitince yeniden işine dönüyor, görünüşte masalar arasında ama aslında yaşamının önceki döneminde dolanıp duruyor.

Genellikle haftanı 3 günü üzerinde kırmızı bir elbiseyle işe geliyordu. Bazen üzerindeki elbiseyi elleriyle severken görüyordum. Hiç şaşırmıyordum; çünkü elbisenin hikayesini biliyordum. Ancak lokalin devamlı müşterilerden bazıları bu hareketlere pek bir anlam veremediklerinden bir de bezgin ve yorgun görünüşlü bu kadını  garson olarak istemediklerini duyduğum zaman gerçekten çok üzüldüm. Sonrasında bu şikayetler bana ulaştığında pek tarzım olmamasına rağmen müşterilere ortak bir açıklama yapmak zorunda kaldım. Evladını terör nedeniyle kaybetmiş bir anneyi yeniden yaşama döndürmek için hep beraber yardımcı olmamız gerektiğini anlattığımda karşımdakilerin üzüntüsünü ve pişmanlığını kelimelerle anlatamam.  Üstelik sık sık giydiği kırmızı elbisenin oğlunun ona en son beraber geçirdikleri anneler gününde almış olduğu armağan olduğunu söylediğimde ise herkes artık Adı Fatma’nın kurtarıcısı ve yaşama yeniden dönebilmesi çabalarının gönüllü birer elemanı olmuştu.

Adı Fatma birkaç yıl orada hayatının kırık dökük kısmını olabildiği kadar verimli bir şekilde geçirdi. Deli gibi çalışıyordu. “Çok çalışıp çok yorulmalıyım ki eve gidince düşünecek ve boş oturacak zamanım olmasın hemen uyuyabileyim ve bana biçilen ömrü tamamlayabileyim. Yoksa yaşam benim için çok ağır bir yük” demişti bir keresinde her gün saat onyedi sularında karşılıklı içtiğimiz bir neskafe molasında.

Adı Fatma devletin, evladının hayatına karşılık ödediği bir takım hak paralarından ve yapılan yardımlardan oğlunun en çok yaşamak istediği yerde minicik bir ev aldı. Ve birkaç yıldır orada oğlunun yaşayamadığı hayatı yaşamaya çalışıyor. Kendisiyle sık sık görüşme fırsatı buluyorum. Yeni çevresindeki insanlar onu tanımaya çalışıp sen kimsin , kimlerdensin diye sorduklarında kendini iki kelime ile ifade ediyormuş.

Adı Fatma.

NOT: Her ne sebeple olursa olsun evladını kaybetmiş tüm annelere sonsuz sabırlar diliyorum.

Oya ENGİN

4 comments on “Adı Fatma…

  1. bir anne dedi ki:

    Oya Hanım,

    Evladını kaybetmemiş ama ondan uzak olan anne olarak evlat özleminin insanın içinde sönmeyen ateş diye tarifleyebilirim ki yoklugunu tariflemeye kelime bulamıyorum.Siz güzel insan gönüllere dokunmayı nasıl başarıyosunuz.Güzel sıcak gören insandan birisiniz.Sizin yazılarınızı yakından takip ediyorum lütfen daha cok yazın. sariyer times a sizi bize tanıttığı için teşekür ediyoruz.Yolunuz ve kaleminiz açık olsun….

  2. Keziban Zaim dedi ki:

    Eline sağlık Oyacığım,
    Toplum sorununa, kanayan yaramıza el atmışsın.Kalemine sağlık.Bilmem hatırlarmısın 19 Temmuz 1994 de de benim Dayımın oğlu Çukurca Serbest Karakolunda 5 aylık askerken şehit düşmüştü. Şehit haberini işyerinde almıştım O günü, cenaze merasimini unutamıyorum.Tabiki yeğenimi hiç mi hiç unutamıyorum.Ben ki dayı kızı böyleyken o anne baba ne olmaz ki ne yapmaz ki… çıldırmamak ne mümkün.Benim Dayım ve Yengemde aynı durumdalar…Olan ailelere oluyor.Bir şehit haberi aldığımda 1994 yılının Temmuz ayının 20 sine dönüyorum cenaze gününe ve kahroluyorum hala bitmediğine bitiremediklerine….Giden genç fidanlara mı? annelere babaları mı yoksa bir hiç uğruna mücadale edip şehit düşen fidanlara mı yoksaTürkiye Ekonomisinin bu uğurda heba edilmesine mi yanalım.Dış güçler uğraşıp duruyor işte bizde türk-kürt sorunu deyip kardeşi kardeşe kıydırıyoruz.Baksana Türkiyeyi savaşa doğru sürüklemeye çalışıyorlar… herşey komplo inşallah bu oyunlara gelmeyiz PKK sorununda olduğu gibi…. Başarılar…

  3. lista de emails dedi ki:

    the post is really very interesting and informative…

  4. Sevgili Oya.

    Sabah sabah bu içten yazını okuyunca inan kendimi tutamadım.İş yerinde ağladım.
    Benim de bir oğlum var ve şuan üniversite okuyor.Ama inan her şehit haberinde içim yanıyor.Yüreğim ağrıyor.
    Bu terör denen, başımızın derdi bitmedi gitti.Ne yazık ki nice ocaklara hala ateşler düşmeye devam ediyor.
    Her sabah kalktığımda aldığım her sağlıklı nefes için hamd ederim.Bu da benim yıllardır bir alışkanlığım.Ama bundan sonra her sabah söylelem gereken bir şey daha olduğunu fark ettim.O da bu yavruların anne kuzularının Allah yanında yar ve yardımcısı olsun…Güzel yüreğine sağlık..Yazılarını büyük bir zevkle okuyorum…