Kocamın Sevgilisi Varmış…

 

 

 

Onyedi  yaşından beri hayatında olan kocası  ve evliliği  hakkında ne düşüneceğine karar veremiyordu. Son zamanlarda “onu hala seviyor muyum?” diye kendine sık sık sorar olmuştu.  “Seviyorum tabi,” diyerek geçiştiriyordu kalbine üşüşen kuruntuları.  Yoksa bu kadar zorluklarla dolu bir hayata neden katlanılır ki?

Kocasının  çalıştırdığı,  ama kendisinin de bir türlü içinden çıkamadığı ufak tekstil atölyesindeydi yine .  Eşi mal teslimine gitmiş, işçiler paydos etmişti.  Sepetlerdeki dikilmiş  giysi parçalarını tek tek katlayıp masanın üzerine dizerken yaşamını, evliliğini, kaderini sorgulamaktaydı.   Atölyenin duvarını boydan boya kaplayan aynaya ilişti gözü. Uzun uzun kendine baktı.  Biraz bakımsız olmanın dışında hoş, alımlı bir kadındı.   Bir evladı, görünüşe göre kendisini seven bir kocası, haftada iki gün yemek yapmaya gittiği düzenli bir işi, eşine ait ufak bir tekstil atölyeleri vardı. Kocası iyi bir usta ancak  beceriksiz  bir yöneticiydi.  Bu yüzden işe gitmediği zamanlarda mutlaka atölyeye gelir yemek, çay yapar, ortalığı temizler, tamamlanmış işleri paketlerdi.  Aslında yardım ediyor görüntüsünde işlerin başında duruyor,  atölyeyi çekip çeviriyordu.

Kocasını düşündü.  Çocuk  denecek yaşta yaptığı akraba evliliğini , ailesinin tüm mahalefetine rağmen bitirmiş ve özgürlüğü seçmişti. Boşanmanın üstünden bir yıl bile geçmeden  tesadüfen  tanışıp,  arkadaş olmuşlar,  aralarındaki bir çok uyumsuzluğa rağmen, ailelerin de tüm itirazlarına direnerek gizlice  evlenmişlerdi.  Kocasının ailesi eski gelinlerini çok sevdiklerinden bir türlü kendisine ısınamamış ve hep soğuk davranmışlardı.

Kendi ailesinde de durum aynıydı.  Aralarındaki yaş farkı ve kocasının daha önce evlilik yapmış olması sebebiyle  uzun yıllar kızları ve damatları  ile mesafeli durmuşlardı.  Ancak yıllar geçtikçe durumu kabullenmişler, torun hatırına bu evliliğe katlanmışlardı.

Bu düşünceler arasında giyisileri katlama işini bitirdi.  Kırmızı kazakları yarın teslim edeceklerdi. Büyük kolilerin durduğu depoya geçti.

Uygun boyda koli ararken çalan telefon sesiyle yerinden sıçradı. Son günlerin moda türkülerinden birinin ezgisi depoda yankılandı. Kocası cep  telefonunu burada unutmuştu. Şaşırdı. Epey bir zamandır bu alet olmadan adım atmıyor, tuvalete bile telefonla giriyordu. Nasıl unutmuştu? Hayret.  Zil ısrarla çalıyor,  dalda dalga güçleniyor, duvarlardan geri dönüp  bedenine çarpıyordu. Sinirleri bozuktu. Ritmik ses onu çok rahatsız etti. Arayan nihayet vazgeçti. Sessizlik kadına iyi geldi.

Kolileri  katlanmış kırmızı kazakların durduğu tezgahın önüne bıraktı. Telefon tekrar çalmaya başladı. Bu sefer derinden gelen ses onu fazla rahatsız etmedi. İlgilenmedi. Nasılsa çalıp çalıp susacaktı. Öyle meraklı, şüpheci bir kadın olmamıştı. Telefon, cep, çanta karıştırmak gibi adetleri yoktu.

Yine aynaya takıldı gözü.  “Acaba ailemi dinlemeli miydim?” diye soran bakışlardan kaçarak poşetlediği  kazakları yerdeki kolilere gelişi güzel doldurmaya başladı. Uzun zamandır mutlu hissetmiyordu kendisini.  Yıllardır çalışmalarına rağmen bir türlü borçtan kurtulamıyorlar, kocasının ilk evliliğini sonlandırmasının  getirdiği manevi yıkımı yok edebilmek için elindeki avucundaki paraları annesi ve kardeşlerine yağdırmasından dolayı bir türlü hesaplarını tutturamıyorlardı. Birkaç yıldır beliren ilgisizlik, sevgisizlik de cabasıydı.  Her şeye göğüs geriyor, çocuğun hatırına ses çıkarmıyor, gezmiyor, giyinmiyor, hiçbir özel harcama yapmıyor  ama bir türlü para sorunlarını çözemiyorlardı. Babası ve annesi  durumu  fark edince  torunlarını okula yakınlığı  bahane ederek  yanlarına almışlar, tüm masraflarını üstlenmişlerdi. Bu kocasını daha da rahatlatmış, çocuğuna karşı hiçbir sorumluluk hissetmemeye başlamıştı.

Kadın alındığını bile fark etmediği  ancak;  ödenmesi geciktiği için takibe alınmış  iki banka kredisi olduğunu öğrendiğinde çok yıkılmıştı. Az buz rakamlar da değildi. Bu paraların nerelere harcandığını sorduğunda doğru dürüst cevap alamadı. Üstelik kocası artık saat kaç olursa olsun  atölyeye her gün gelmesi gerektiğini, kendisinin dışarıda iş kovalayacağını,  hatta bu işlerin bazen şehir dışında olabileceğini, gittiği zaman birkaç gün eve gelemeyeceğini söylediğinde  farklı sorunlarla da boğuşacağını hissetti.

Çalışmaktan yılmıyordu . Tek amacı vardı.  Hayatının anlamı evladına  miras bırakabileceği bir ev sahibi olmak.   Çocuğunun geleceğini babası düşünmediği için elinden geleni  yapacaktı. Bu yüzden atölyeden elini ayağını çekmiyordu. Bu iş yerini de kocasının beceriksiz ellerine teslim ederse,  diğer işler gibi bunu da batırabilirdi. Sonra da  tüm borçları ödemek kendisine ve ailesine kalacaktı. Annesinin,   babasından gizli gizli verdiği paralarla kendisine yıllarca destek olmasa çark dönmezdi. Sıkılmıştı artık bu düzenden. Otuz sekiz yaşına gelmişti ve geri kalan hayatını bu şekilde geçirmek istemiyordu. Bu hafta sonu kocasıyla konuşmaya karar verdi.

Son kazağı da koliye yerleştirdikten sonra saatine baktı. Geç olmuştu. Gelmezdi artık kocası. Eve gideyim diye düşündü. Masaların üzerindeki boş çay bardaklarını toplamaya başladı. Tam mutfağa girerken  cep telefonu yeniden çalmaya başladı.  Bardakları lavabonun içine atarcasına bıraktı. Çıkan şangırtı ile telefondan yayılan neşeli türkü birbirlerine karıştı. “Şu zili değiştir,”  diye kocasına defalarca rica etmişti.  Ama o inat etmiş “ bu melodi kalacak,” diye kendisini terslemişti. Bu sese tahammül edemiyordu. Adeta koşarak girdiği depodaki telefonu hızla eline aldı ve cevapladı.

İşveli bir kadın sesi, samimi bir şekilde kocasıyla görüşmek istediğini söylüyordu.

“Feyyaz Bey yok, ben yardımcı olayım,” dedi.

“Olmaz, ondan başkası bana yardımcı olamaz,” dedi telefondaki, sırnaşık bir kahkaha atarak.

Depodan çıktı. Derin bir nefes aldı. Aldığı hava içinde aniden beliriveren ateşi biraz soğutabilirdi belki.

“Kim aradı diyelim,” diye de sorabildi yarım yamalak.

“Sevgilin aradı dersin canım, gelir gelmez arasın ama, çok önemli,”  dedi. “Ben kiminle görüştüm?”

“ Feyyaz Bey’in karısıyım.”

Telefon kapanıverdi.

Kolilerin yanındaki sandalyelerden birine çökercesine oturdu.

Geçen  zaman kısa mıydı, uzun muydu kestiremedi. Biraz sakinleşince telefondaki  son arayan numaraya baktı.  Erkek ismi kayıtlıydı.

Kocasının telefonundan annesini aradı. İki cümle ile her şeyi özetledi.

“Anne, kocamın sevgilisi varmış. Adı da Cabbar.”

 

 

Oya ENGİN /07.09.2012

2 comments on “Kocamın Sevgilisi Varmış…

  1. Vahide Arseven dedi ki:

    Oya hanım hem düşündürücü,hem de üzücü bir hikaye.Kadınlar hem çare, hem çaresizlik içindeler galiba.Bu arada Ellerinize sağlık, Yazılarınızı zevkle takip ediyorum.

  2. Eylül Özcan dedi ki:

    Oya Abla çok beğendim bu yazıyı.Çok Anlamlı.Bu Yazı Bana Çok Tanıdık Geliyo. :)