Fındık…

Fındık…

İlk köpeğimizin adıydı.

Neden bu adı koyduk hiç bilmiyorum.  Ne Karadeniz’lilik var bizde ne de fındık düşkünlüğü. Bir dönem herkesi peşinden sürükleyen aganigi reklamı da daha icat olmamıştı. Sanırım minik olmasından, fındık gibi yuvarlanmasından  ya da çocukluğumuzun starı Ayşegül serilerindeki köpeğin adının da Fındık oluşundan.  Bilemedim şimdi neden?  Belkide bir nedeni yoktur.

Hep kedi beslemiştik biz. Bebekliğimden beri evde hayvan dostlarımız barınırdı. Onlarla büyüdüm, onlardan hep dostluk, sevgi gördüm. Belki de büyüdükçe sevgimi insanlardan daha fazla  hayvanlara  belli etmemin nedenlerinden biri budur.

12 yaş civarında  aile evimiz de olan   dedemlerin deniz kenarındaki  bahçeli evlerine taşındığımız günlere rastlıyor Fındık la tanışmamız.

Babam bir akşam vakti  dükkanının önünde bulmuş onu.

Muhtemelen kurulan pazarda bir şeyler bulma umuduyla gelmiş ve babamla karşılaşmış . Gövdesi poşetin içinde, başı dışarıda , kara gözleriyle ürkek ürkek etrafına bakınarak evimize geldi.

Kapkara bir şeydi.  Küçük bir kedi yavrusu irisi kadardı.  Gözlerinin üzerinde iki kahverengi nokta vardı. Gözleri yetmiyormuş ta iki tane daha göz kondurmuşlar sanki yüzüne.  Geldiği ilk günden itibaren evimizin gözbebeği, canımızın yoldaşı,  ailemizin bir parçası oldu.

Fındık ile birlikte bizim de köpek besleme serüvenimiz başladı. Daha sonra yıllar içinde önceleri Fındık’ın yavruları, torunları derken daha farklı köpeklerle yaşamamız 1990 lı yıllarda bu sefer babamın sağlık sorunları nedeniyle şehir merkezinde bir apartman dairesine taşınana  kadar sürdü.

Ancak ilk göz ağrısı unutulmaz der büyüklerimiz. Gerçekten yaklaşık yirmi kadar köpek beslememize rağmen Fındık’ın yeri hiç dolmadı. Belki de bizden apansız  ve trajik bir şekilde ayrılmasının verdiği burukluğu hiç bir zaman içimizden atamadık. Fındık,  kendini bilmeyen bir av meraklısının silahından çıkan uğursuzluğa  kurban verdiğimizde 6 yaş civarındaydı.

Sıcak bir günde bahçede annemle otururken çitlerin  en sonundaki böğürtlenlerin arasından gözüküverdi. Fazla yaklaşmadı yanımıza. Çağırdık gelmedi.

Meğer bizi, evini son kez görmeye gelmiş.

Vedalaşmadan göçmek istememiş bu dünyadan.

Yaraları uzaktan farkedilmiyordu. Kendi kara,  kan ise  kırmızıydı.  Göremedik . Açık renk köpek olsa belki farkederdik.  Uzaktan bir süre bize baktı. Birkaç kez üst üste  havladı ve geldiği gibi çalıların arasından kaçtı gitti.

Arkasından seslendik dönmedi . Gelir dedik.  Özgür bir hayvandı. Ne isterse onu yapardı. İster gezer,  ister evde kalırdı.  Bulunduğumuz mahallede herkes tanırdı. İnsanlarla özellikle çocuklarla  arası iyi,  çok sevilen ve korunan hayvandı.

Ancak bir silahın namlusundan çıkan uğursuzluğa karşı onu kimse koruyamamıştı. Belki de öldürülmek istendiğini anlasa  kaçardı.  Belki de hayvan beyniyle ,  en üstün yaratılan varlıktan böyle bir davranış beklememişti.

O insanlardan sevgi görmeye alışmıştı.

O gece eve gelmedi. Alışkın olduğumuz için üstelemedik. Ama ertesi sabah eve uğramayınca biraz telaşlandık. Aramaya çıktık.

Hemen bahçemizin biraz ilerisine düşmüştü kara bedeni.  Açılan deliklerden sızan kan kurumuş canıyla beraber toprağa karışmıştı.

Aldık, oturma odamızdan da  rahatça görebileceğimiz bir köşe seçtik kendisine. Gömdük. Yıllar sonra o zamanlar bir yaşında olan  ve 15 yıl bizle birlikte yaşayan Fındığın torunu  Kont”u  da oraya gömeceğimizi bilmeden.

Şimdi  Zeytin var hayatımızda. Minyatür olanlardan. Ne tesadüf ki cinsleri birbirlerine benzemese de dış görünüşleri o kadar benziyor ki. Aynı kara gözler, aynı kara beden, gözlerin üzerindeki iki nokta bile aynı.

Tabi jenerasyon farkı insan köpek ayırt etmiyor. Fındık ne kadar uysal ve terbiyeli ise Zeytin o kadar yaramaz ve şımarık. Fındık televizyona dönüp bakmazken  Zeytin  film izlemeyi  çok seviyor. Üstelik bilgisayar meraklısı.  Birde çekirdek yemeyi çok seviyor.

Babam yaşlı ruhunu  Zeytin ile neşelendiriyor. Eskisi kadar sağlıklı olmadığından ve dışarı fazla çıkamadığından,  büyük köpeklerin saldırısı sonucu bir ayağından sakat kalmış Zeytin’ i bizim eve bırakırlarken iki darbeli bedenin birbirlerinin ruhuna ilaç olması umut edilmişti. Öyle de oldu. Zeytin babama ilaç,  babam Zeytin’e arkadaş oldu. Birlikte eğleniyorlar, film izleyip yarenlik yapıyorlar.

Bakalım nereye kadar birlikte yaşayabileceğiz.

Apartman yöneticimiz Zeytin”i  apartmandan uzaklaştırmak için  imza kampanyası başlatmış . Babamın durumunu da biliyor.

Yaşlıları severmiş ama köpek sevmezmiş.

 

Oya ENGİN/16.09.2012

2 comments on “Fındık…

  1. Harmandereli dedi ki:

    oya hanım,

    hayvanları seven birisi olarak ablamın köpeği ŞİVA ile birlikte gerçek yakınlaşmayı yaşadım. onların göstermiş olduğu sevgi ve dostluk benim bakış açımı derinden değiştirdi. sizin de ZEYTİN ile uzun yıllar yaşamanız dileğimle yöneticinizin gözlerinden öperim.

  2. about Dogs dedi ki:

    Happen to be trying to find this and learned much more than anticipated in this article. Thanks.