Nerde o eski bayramlar diye hep hayıflanırız. Hep eski bayramların güzelliklerinden, özelliklerinden bahsederiz, özlemle anarız ama günümüz şartları ve hayat mücadelesi yüzünden bayramların hakkını fazla veremeyiz. Ben eski bayramları ailemin büyüklerinden çok dinledim. Bu bayram vesilesiyle sizlerle bu anıları paylaşmak istedim. Bayram adetlerine geçmişten günümüze doğru bir yolculuk yaparak neler değişmiş bir göz atmak istedim.
Yaşı 75 i aşmış aile büyüklerimden çocukluk yıllarındaki bayramları anlatmalarını istediğimde bugüne taşınmış adetlerin yanı sıra çok yabancı olduğumuz eğlence şekillerinden bahsettiler.
İstanbul Üsküdar’da çocukluk yılları geçmiş dayım ve annem bayram günleri anılarını anlatırken bir anda sanki o günlere geri gittiler ve birbirlerine Saka Kazım la olan, arabalı manavla olan mahalle arkadaşlarıyla olan anılarını hatırlatırken halleri, heyecanları görülmeye değerdi.
Bayram sabahı yeni alınmış giyisiler ve ayakkabılar gece konuk oldukları yastık altından çıkarılır ve dedemin bayram namazından sonra eve gelip kurban kesilmesinin ardından kahvaltı yapılır ve kardeşler büyükten küçüğe doğru dizilip evin büyüklerinin elini yine yaş sırasına göre öpüp sonra mahalledeki samimi görüştükleri ailelere bayramlaşmaya gidilirmiş. Çocuklar erkenden mahalleliyle bayramlaşırlarmış ki eski İstanbul’ da bayramlarda her mahalleye kurulan ” Bayram Yeri” adlı eğlence merkezine bir an önce gidebilsinler diye. Çocuklar asla tanımadıkları ailelerin kapısını çalmaz kendi mahallelerinin dışına yanlarında aileleri olmadan çıkmazlarmış.
Mahalleliyle bayramlaşmada aileler kendi maddi imkanlarına göre çocuklara birer mendil içinde şeker, lokum veya para verirler, çocuklar da bu mendilleri ceplerine koyar paraları da bayram yerinde harcamaya koşarlarmış.
Bayram yeri denilen yerler her mahallede boş olan ya odun deposu ya bir arsaya kurulur, bayram süresinde açık kalır ,bayram sonunda da toplanırmış. Her bayram heyecanla beklenilen bu eğlence yerlerinde çocukları için çeşitli oyuncaklar kurulurmuş ki hemen hemen hepsi ahşap malzemeden yapılırmış, en popüler araç kayık şeklindeki salıncaklarmış. Bu salıncaklara dörder kişi biner ve en hızlı kim sallanırsa büyük başarı kazanırmış. Bayram yerinde yerde halka atarak bu günlerde lunaparklardaki sigara kazandıran oyunların en ilkel şekilleri oynanır ve kazanılan ödülde şeker olurmuş. Yine bugünkü lunaparktaki zincir tabir edilen yüksekte dönen koltuklu eğlence aleti o zamanlar yerden üç metre kadar yüksekte dört koltuklu ve zincir bölmeside ahşap sopalardan yapılırmış. Hiç bir emniyet zinciri ve önlemi olmadan dönen bu alette ahşap kolonlara çok sıkı ve kuvvetlice sarılmak gerektiğinden her çocuk buna binemezmiş. Binebilenler çok takdir edilirmiş. Atlı karıncanın dört araçlı olanı mutlaka her bayram yerinde kurulurmuş.
Çocukların en büyük eğlencesi bayram yerine gitmek ve bu oyuncaklarda topladıkları bayram bahşişlerini son kuruşuna kadar harcamakmış. Eğer para biterse evlere bir koşu gidilir takviye para istenir, ailelerde hoşgörüyle çocuklara ilave para verirlermiş. Burada pamuk helva,horoz şekeri, hem yenip hem öttürülen düdük şekeri, macun şekeri, elma şekeri, mevsime göre meyve ve mısır gibi yiyeceklerde satılırmış.
Çocukların bir başka eğlenceside mahalle esnafının bayram için özel olarak kendilerine hazırladıkları araba, beygir ve eşekle gezmekmiş. Arabalı manav tabir edilen sebze satan esnaf arabasını bayram için krepon kağıtlarıyla süsler çiçekler ve şeritler astığı kasasına ilave bariyerler koyarak aracı daha emniyetli hale getirir ve bayram boyunca mahallede on kuruşa çocukları bir baştan bir başa gezdirirmiş. Arabaya binemeyen çocuklar ise bayram arabası diye hep bir ağızdan bağırarak aracın arkasına takılır, aracın içindeki çocukların eğlencesine ortak olurlarmış. Ayrıca Saka Kazım su dağıttığı eşeğini bayram boyunca süsler, boyar, nazarlıklar asar ve yine on, onbeş kuruşa çocukları yüz metre kadar eşeğe bindirirmiş. Yine aynı şekilde mahalle sütçüsü beygirini süsler, allar pullar ve cocukları gezdirirmiş, Beygire binmeye korkan ya da yaşı küçük olanları sütçü kendide binerek gezdirir, emniyeti sağlarmış.
Mahallede faytonlar olurmuş. Bayram gezmelerine bu faytonlarla da gidilirmiş. Çocuklar en çok bu faytonlarla gezmeğe gitmeyi severmiş. Yani büyüklere eski bayramları sorduğumda hep bu bayram yeri eğlencelerini anlatırlar. Birde güzel yemeklerle güzel tatlıları.
Kendi çocukluğuma gelince biz yanımızda ailemiz olmadan bir yere çıkmazdık. İstanbul yeni yeni kalabalıklaşmaya ve çevremize yabancı aileler gelmeye başladığı için ailemiz bizi sokağa çıkarmazdı. Mutlaka bayramda yeni elbise ve ayakkabı alınırdı. Bayram sabahı ailemizle bayramlaşır ve yüklü bir bayram bahşişi ardından evde misafir beklemeye başlardık. Çok gelenimiz olurdu. Annem çok özenir, çeşit çeşit yemekler tatlılar yapardı. Bayramın ilk günü mutlaka büyük bir bayram sofrası kurulur, kimin kısmeti varsa oturur hep beraber yerdik. Gençlik yıllarımda da Boğazdaki deniz manzaralı bahçeli evimizde kurduğumuz çok kalabalık bayram sofralarının tadı ve tatlı yorgunluğu hala benimledir.
Çocukken bayramlarda sinemaya giderdik. Ya da eskiden çok popüler olan gazino eğlencelerine. Bayramın son günü ise değişmez kural lunapark. Evimize çok yakında büyük bir lunapark vardı. Ailemin çocukluk günlerinden kalma alışkanlığından sanırım böyle eğlence yerlerine bizi mutlaka götürürlerdi . En çok çarpışan arabayı severdim. Ne tuhaf bir şey.
Bugünlerdeki bayramlar ise artık bayram özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş ve tatil olarak değerlendiriliyor. Yoğun iş yaşamı, çetin hayat şartları bayramları tatil havasına sokuyor. Toplumumuzda hala bazı gelenekler değişmeden devam ediyor ama bunu çok az insan uygulayabiliyor. Bahşiş toplamanın amacı değişmiş..Hiç tanımadığınız insanlar kapınıza geliyor para istiyor.
Geçtiğimiz yıllarda bir bayram sabahı onüç yaş civarı bir kız çocuğu peşinde üç erkek çocuk kapımızı çaldı. Açtım.
Kızım sen kimsin dedim. Tanımazsınız biz yukarıdaki mahalleden geliyoruz dedi..
Sen koca kızsın, tanımadığın kapılara neden gidiyorsun? Başına bir kötülük gelebilir diye nasihat ederken kız fütursuzca ;
Bahşiş verecekmisiniz diye sormaz mı? Kaybolan değerlerimiz için üzüldüm.
Elektronik ve teknolojik sistemler sayesinde artık bayram kuralları geçiştiriliyor ve eğer Kurban Bayramıysa ilk gün dışında kurbanların kesimi ve dağıtımından sonra herkes bir kaçış bir dinlenme bir uzaklaşma havasına giriyor ve bayramı bitiriyor.
Belki bizden sonraki nesilde bizim bugünlerde yaşadığımız bayramları özlemle anacak. Bizler aile büyüklerimizin bayramları için nerde o eski bayramlar derken bizim çocuklarımızda bizim bayramlarımızı kendi torunlarına anlatacaklar.
Bayramlarımız ne şekilde yaşanırsa yaşansın çok güzel. Çok anlamlı.Umarım hak ettiği şekilde yaşanır.
Bu vesileyle herkese mutlu bayramlar dilerim.
Oya ENGİN/24.10.2012
there is always something important and also interesting to learn on your posts.