Kahve benim yaşamımda önemi olan bir içecek…
Hani olmazsa olmazlar var ya, işte ondan. Ben tek tip kahve içenlerden değilim.. Elbette Türk Kahvesi favorim ama diğer aromalara da ı- ıh demem.. Örneğin Antakya’dan getirttiğim “Kaküleli Arap Kahvesi” evimde sıkça bulunur.. Keza “Sakızlı Kahve” de öyle… Sakızlı Kahveyi bazen kendim de üretirim… İçerken de kaparım gözümü; Alaçatı’nın dar sokaklarına atarım kendimi… Koklarım fincandan tüten mis gibi sakız karışmış buğuyu…
Kış mevsimi Cunda’da ya da Küçükkuyu’da o güzelim kahvehanelerde ”Dibek Kahve ” içmek de başka bir keyif… Gerçi dibek; bir kahve aroması değil, bir öğütme şekli ama lezzeti bir başka işte. Neden kış mevsimi derseniz, yazlık yöreleri kışın gezmeyi çok seviyorum… Çevreyi daha rahat gezebiliyor, mekanların tadını daha fazla çıkarabiliyorum. O yanlızlık ve terkedilmişlik kokusu her yere sinmiş oluyor. Canlanma umudunu ayağımın bastığı, gözümün gördüğü her yerde hissedebiliyorum. Sokak hayvanları daha bir sokulgan, esnaf daha bir istekli oluyor. Issız sahillerde denizin güçlü dalgalarını dinleyerek uzun yürüyüşler bana iyi geliyor.
Kahveden nerelere geldik. Esas konumuza dönersek kahve konusunda öğrendiğim bir iki yeni bilgiyi paylaşmak istedim.
“1827’de tüfenkçi (uzun namlulu taşınabilir ateşli silah) ustalarından Selim’in kahve değirmenini icadıyla mevcut “dibek kahve” eziyetli olması sebebiyle popülerliğini yavaş yavaş yitirmeye başlamış. Dibek kahve deyince çok kişi Gökçeada’da Madam’ın kahvesinde içilmeli derler. Ben dibek kahveyi ilk kez yıllar önce Cunda (Ali Bey Adası) Adası’nda Taş Kahve’nin arka sokağına denk gelen duvarlarında kim bilir kaç yıllık büyük aynaları olan, ortada kocaman bir sobada gürül gürül yanan odunların yaydığı sıcaklıkta, çevresinde mavi boyaları yer yer yüzülmüş tahta bir iskemleler olan mermer tablalı bir masada, Ege’nin candan, misafirperver yaşlı sakinleri ile askerlik için geldikleri İstanbul üzerine yaptığımız özlem dolu bir sohbet eşliğinde içmiştim…
Ülkemizin kültürel zenginliği içinde her yörenin kendine has kahve tadı, kahve sunum ve içme ritüelleri var. Bana ilginç gelen Manisa yöresinin neredeyse unutulmaya yüz tutmuş “Cilveli Kahve”sinden de bahsetmek istiyorum.
Adı “Cilveli Kahve. Kulağa çok hoş geliyor. Manisa’ya yolum düşerse içmek niyetindeyim. Şimdilerde yeniden sahip çıkılıp yaşatılmaya ve tanıtılmaya çalışılan ”Cilveli Kahve” asıl şöhretini gelinlik kızlarla edinmiş. Evlenmek üzere olan kızların gelen görücülere bu kahveyi yapmaları adettenmiş.
Çok eski dönemlerde şehzadelere de yapılan bu kahve sunumu ve tüketiliş şekliyle diğer kahvelerden ayrılıyor. Cilveli Kahve sunumunda fincana dökülen bol köpüklü Türk Kahvesinin üzerine çifte kavrulmuş, öğütülmüş badem ve iki çeşit baharattan oluşan karışım dökülüyor.
Kahvenin yanında bir kaşık veriliyor. Kahve içilmeden önce bademler yeniyor. Ardından kahve içiliyor. Köpükle badem ezmesinin karışımı özel bir tat oluşturuyor. Dövülmüş bademin kahvenin dibine çökmemesi için mutlaka çifte kavrulmuş olması gerekiyor. Böyleymiş.
Hayatımız her zaman kahvelerimizi keyifle içecek kadar huzurlu ve mutlu olsun…
Oya ENGİN/23.03.2013, Alanya
OYA,
Boşuna dememişler bir kahvenin 40 yıl hatırı var diye seninle kahve içmenin zevkini bilirim fakat cilvelisini içmedim en kısa surede denememiz lazım baharat ve bademin üzerinde oldugu köpüklü kahve veee yanına DISARRONO AMARTTO likörünü ben getireyim, yazın kadar lezzetli olacaktır…
Çok şanslıyım , kahvemi keyifli ve kesinlikle mutlu kılan senin gibi bir ablaya sahibim:)