Kendimi bildiğimden beri bizi korkutan o iğneci kadının karşısına dikilip iki çift laf etmek istiyorum. Bu iki çift laf da ne demek bilmiyorum ama… Hep öyle söylüyorlardı bizim eski mahallede. Bazı insanlar sana iki çift lafım var diye başlarlardı konuşmaya, bir türlü bitmezdi. İki çift laf sanırım çok uzun bir ölçü birimi.
Bizi boşu boşuna korkutmuşlar bu güne kadar. İğneden korkmaya hiç gerek yokmuş. İğne korkusunu atlattığıma göre insan ablamla veterinerim neler konuşuyor bir kulak kabartayım.
O ne? Peynir ekmek yiyemeyecekmişim artık. Bana yaşıma uygun vitaminli kuru kedi maması vereceklermiş. Ben çok zayıfmışım. Kedi annemin sütünü iyi içememişim. Anladığım kadarıyla bu kadar çok hasta olmamın sebeplerinden biri de buymuş.
Ben anlamıştım zaten az süt içtiğimi. O benim bencil kedi kardeşim annemin yolunu gözler hep sütleri en önce içmeye başlardı. Ben onun da karşısına dikilip iki çift laf edeceğim.
İnsan ablam beni küçük bir ışıklı kutu karşısında oturan genç bir insan ablanın masasının üzerine bırakıp veteriner ile birlikte mamaların durduğu rafların önüne gitti. İkisi orada da konuşuyorlar ama ben bir türlü duyamıyorum. Oysa hayatımla ilgili tüm gerçekleri önce benim bilmem gerekiyor. Arkamdan ne işler dönüyor acaba?
Üzerinde durduğum masaya şöyle bir bakıyorum. Aman tanrım burası bir cennet! Kalemler, minik oyuncaklar, insan ablamın elindeki aletlerden birkaç tane, sonra fareye benzeyen bir şey, rengârenk kağıtlar…
Hepsiyle oynamak istiyorum ama çok utanıyorum. Sessizce kıpırdamadan bekliyorum. Masanın yanında oturan genç insan abla bana bakıp gülümsüyor. Onun gülümsemesini görünce içim sıcacık oluyor. İyice utanıyorum, ne yapmam gerektiğini bilemiyorum. Elini uzatıp sırtımı seviyor. Hemen mırlamaya başlıyorum. O zaman genç insan abla benimle konuşmaya başlıyor.
-Çok tatlısın sen.
Ona cevap veriyorum ama sesim mırlama gibi çıkıyor.
-Sende öylesin.
-Sevdin mi burasını?
-Seni daha çok sevdim.
Sanki genç insan abla onu çok sevdiğimi anlamış gibi kollarını uzatıp beni kucaklayıverdi. Hiç itiraz etmeden kollarının arasına kıvrılıp oturdum. Gözlerimi de kapattım, hiçbir şey umurumda değil. Beni çok seven insanlar arasındayım. İğneci teyze kabusu da artık bitti. Ne tatlı hayatım var, kucak kucak geziyorum. Bir an önce kedi anneme bu yaşadıklarımı anlatmalıyım. Öyle mutluyum ki, kocaman bir nefes alıyorum. Hasta ciğerlerim acıyor ama o nefesle burnuma köyümdeki gibi çiçek kokuları doluyor. Bu genç insan abla ne güzel kokuyor böyle.
İnsan ablam elinde bir paket mamayla masanın yanına geldi. Veterinerim ona benim için özel bir mama vermiş. Hastalığıma ve zayıf bünyeme çok yardımcı olacakmış. Ama başka hiçbir şey yemeyecekmişim. Sadece iki gün arayla bir kaşık yoğurt.
Bunu duyduğuma hiç sevinmedim. Demek oluyor ki elveda birçok yiyecek. Kızarmış balık kılçıkları, tereyağlı makarnalar, şehriyeli pirinç pilavı, çorbayla ıslanmış ekmekler, peynir parçaları… Offf! Ben bunları yemeden nasıl yaşayacağım? Az önce ne kadar mutluydum, şimdi moralim çok bozuldu. Hani herkese iki çift laf edesim var.
İki gün sonra buraya kontrole gelecekmişiz. Bir iğne daha yapılacakmış. Umurumda bile değil, iğne olmak artık beni hiç korkutmuyor. Yeni sorunum yiyecekler…
İnsan ablam beni kucağına alıyor, mama paketimde elinde. Veterinerden çıkıyoruz, evimize gideceğiz. Geldiğimiz gibi yine taksiye biniyoruz.
İnsan annem bizi heyecanla beklemiş. Öyle merak etmiş ki… Canım insan annem. Beni çok sevdi demek.
İnsan ablam mama kabıma yeni yiyeceğimden boşaltırken tıkır tıkır sesler çıktı. Mama kabımın içinde duran minik taneli koyu renkli sert mamalara bakıyorum. Renkleri aynı benim tüylerimin rengine benziyor. Gözümün önünde artık yiyemeyeceğim bir dolu yiyecek canlanıyor. Ama çarem yok. Bu mamayı yemek zorundayım. Yavaşça burnumu mamalara yaklaştırıp kokluyorum. Hımmmm, pek güzel bir kokusu var. Dilimin ucuyla bir tanesini ağzıma alıp yiyorum. O ne? Şahane bir lezzet. Sanki kocaman bir tabağa biraz kızarmış balık kılçığı, biraz çorba, biraz pilav biraz da peynir koymuşlar gibi. Üstelik yerken kıtır kıtır da sesler çıkıyor. Hem leziz hem yemesi eğlenceli. Çabucak karnımı doyuruyorum. Boşalmış mama kabıma bakarken gülümsüyorum bir yandan da mırıldanıyorum. “Bir fırtınayı daha başarıyla atlattım.”
Devam edecek…
Oya ENGİN/25 Aralık 2018, İstanbul
Son Yorumlar