35. Evlilik Yıl Dönümü…

Adamın daha şimdiden canı sıkılmaya başladı. “Nasıl geçecek bu on gün?” diye hayıflanırken karısı elinde atıştırmalıklarla dolu olduğu belli bir poşetle terminal marketinden çıktı.  On gün tatile gitmek güzeldi de briç oynamadan nasıl geçecekti bu on gün bilemiyordu. Nereden çıkmıştı bu otuz beşinci evlilik yıl dönümünü kutlamak için ikinci balayı gezisi? “Yeni moda işler bunlar” diye mırıldandı. “Annelerimiz babalarımız atmış yıl evli kaldı bir gün bile kutladıklarını görmedim” diye de içinden geçirdi. Az sonra kızıyla damadı göründü. Kendilerini uğurlamaya gelmişlerdi. Zihninden düşünceler hızla geçti. “Hah işte, yeni moda her işin altından bu kız çıkıyor. Oğlanın umurunda değil böyle işler. Ama bu kız yok mu bu kız. ”

Geçen hafta  birlikte kahvaltı yapmışlardı. Kahvaltı sonrası kızı bir tatil paketi satın aldığını ve bu tatilin otuzbeşinci evlilik yıldönümü hediyesi olduğunu söyledi. Biraz da sitem etti. Yok otuz beş sene geçmiş, baş başa bir tatil yapılmamış, Şimdi tam zamanıymış. İkinci balayıymış. Ne şanslı anne babaymışız. Bak kızımız bizi Akdeniz akşamlarında kumların üzerinde yıldızları seyretmeye gönderiyormuş.


Tatil hediyesini duyduğu anda aklına briç turnuvası geldi. Sezonun ilk turnuvasında olamayacak, isteği dışında gönderildiği bir tatilde zaman geçirecekti. Üstelik favoriler arasında en güçlü adayken. En çok buna üzülüyordu. Bir de otobüs yolculuğu sıkıntısı. Karısının uçak korkusu olmasaydı, iyiydi.

Nispeten rahat geçen bir gece yolculuğunun ardından cennet gibi ortamı olan otellerine yerleştiler. Kahvaltıya inmek üzere hazırlandılar. İlk kez o zaman eşinde bir başkalık hissetti. Karısının sarı renkli mini şortunu görünce gözlerine inanamadı. Üzerine de ince askılı bir bluz giymiş, omuzlarından iç çamaşırı görünüyordu. Karısı balkona çamaşır asarken bile iç çamaşırlarını kıyafetlerin içine saklar kimse görmesin diye titizlenirdi. Bu gün ise özellikle gösterir gibi giyinmişti.

Kahvaltı sırasında çevresindeki masalara bir göz attı, kimse kendilerine bakmıyordu. Biraz rahatladı. Karısının bu kıyafetini çok yadırgadı. Çok hoş kokulu bir parfüm de sürmüştü. Üstelik mini şortundan görünen bacakları da eskisi gibi güzel değildi. O kadınların korkulu rüyası selülit mi ne ondan vardı bir sürü. Birde pek bir rahat oturuyordu. Sanki devamlı bu şortları giyiyor gibi, hiç yabancılık çekmiyordu. Evde bile görmemişti. Ama düşündü de evde o kadar az zaman geçiriyordu ki. Bayramlar dışında evde oturduğunu hatırlamıyordu. Ne hafta sonu bilirdi, ne doğum günü, ne yılbaşı. Hep kulüpteydi.

Bakışları bir ara karısının yüzüne takıldı. Kara kirpikleri upuzundu. Hala güzel bir kadındı. Dudaklarının kenarlarında ince çizgiler oluşmuştu. Şimdi kısacık kestirdiği saçları biraz seyrelmişti. Oysa nişanlandıklarında beline kadar kömür karası saçları vardı. Yavaş yavaş yemek yerdi karısı. Birden kendi tabağına baktı. Her şeyi bitirmişti. Oysa karısıyla sohbet ederek , tadını çıkararak yeseydi yemeğini daha mı başka olurdu acaba?

Arkadaşları geldi aklına. İki gün sonra turnuva vardı. Karısının reçele uzanan eline takıldı gözü. Alyansı yoktu. Unutmuş muydu takmayı acaba? Yoksa takmıyor muydu artık?
Karısı kahvaltısına devam ediyordu. Garsondan çay istemenin dışında hiç konuşmadıklarının farkına vardı. Yüzüğü merak ediyordu. Ama nedense sormaya çekindiğini hissetti.

“Burayı beğendin mi?” diye sordu, konuşmuş olmak için. Kadın kara kirpikli gözleriyle kocasının gözlerinin içine bir süre sessizce bakarak,

“Sana bir mektup yazmaya karar vermiştim” dedi. Bunu söylerken sesi çok sakindi. Sonra devam etti, “Senden ayrılmak istediğimi anlatan.”

Adamın midesine bir bıçak saplanır gibi oldu. Elindeki çay bardağını yavaşça masaya bıraktı. İstemsizce bir peçete aldı, hiçbir şey yapmadan buruşturup tabağına bıraktı.

Karısı aynı sakinlikle konuşmaya devam etti. “Önce çocuklarla konuştum. Oğlumuz hiç ilgilenmedi. ‘Ne istersen onu yap anne, hatta ben bilmemiş olayım uğraşamam yaygarayla’ dedi. Ama kızımız çok üzüldü. ‘Olmaz anne. Babam iyi bir insan. Seninle ilgilenmiyor, sevgisini belli etmiyor ama inan ki seni çok sever. Senden ayrılmaz’ dedi.”

Adam başının döndüğünü hissetti. Galiba tansiyonu yükselmeye başlamıştı. Garsona işaret edip, limonlu su istedi. Karısı telaşlandı. Bir süre sustular. Limonlu su adamı biraz rahatlattı.
Karısı devam etti anlatmaya. “Kızla uzun uzun konuştuk. ‘Ben babanın hayatında o kadar küçük bir yer işgal ediyorum ki’ dedim. ‘ Sadece seni düşünüyorum. Kardeşinin hiçbir şey umurunda değil. Zaten bizden ayrı yaşıyor. Ama baban tek başına hayatını devam ettiremez. Senin kendi ailen eşin, çocuğun, sorumlulukların ve bir işin var. Birde babanla ilgilenmek zorunda kalman beni çok üzecek. Ama ben de neredeyse atmış yaşına geldim. Yaşadığım kadar daha yaşamayacağım. Memlekete gideceğim. Zaten iki yıldır düşünüyordum. Babamdan kalan ev ve maaş var. ‘ dedim. Kız çok itiraz etti ama ben kararlıyım.”

Karısı neler söylüyordu böyle? Sorular zihninde hızla dolaşmaya başladı. Ne ayrılması, ne memlekete dönmesi? Neler oluyormuş hayatımızda bizim? Demek alyans bu yüzden yokmuş. Yoksa bu şortlar bu parfümler yeni hayatının bir parçası mı? Hiç hissettirmemişti karısı mutsuzluğunu. Neyi eksikti ki? Evi, iki çocuğu, damadı, torunu, iyi bir gelirleri. Sağlıklıydılar da. Eee daha ne olacak? Hiç anlamadım, ne ketum, ne inatçı kadın. Hiç belli etmedi.

“Hayır” dedi. Üstelik biraz yüksek sesle söylemişti bunu. Yan masalardan kendine dönen başlara aldırmadan. “Hayır efendim” dedi. “Olamaz öyle bir şey. Asla böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Bu konu kapanmıştır. Tartışmayalım.”

“Tartışan yok ki” dedi karısı. “Ben konuşmak bile istemedim. Mektup yazacaktım. Hayat benim hayatım. Senin hayatında en çok gördüğün kadın oyun kartlarındaki kadınlar. Arada kızını da görüyorsun inkar etmeyelim. Senin benimkinden bambaşka bir hayatın var. Ve bu hayatta kendime yer bulamıyorum artık. Ama hayatımın sonunu böyle bekleyemem. Sen evliliğimiz boyunca benle pek ilgilenmedin. Önce yoğun iş hayatın emeklilikten sonra da briç masaları, kulüp arkadaşları, oyun kartları. Seni onlara bırakıyorum ve hayatından çekiliyorum. Bu tatilin asıl amacının ne olduğunu anladın mı şimdi? Ben bu tatile hiç gelmek istemedim ama kız çok yalvardı. Geldik işte.” dedikten sonra usulca başını deniz tarafına doğru çevirdi.

Hep böyle sakin huzurlu anlayışlı bir kadındı karısı. Her konuyu böyle yumuşak bir dille anlatır, hayatında hiç sorun yaratmazdı. Hatta bir ara borsaya heveslenip paraları batırınca anneannesinden kalan arsayı satmak zorunda kaldıkları zaman bile ne kadar iyi davranmıştı kendisine. Ne kadar utanmıştı o zamanlar.

“Ne berbat bir adamım ben ya!” diye içinden geçirdi. “Melek gibi karımı, yanında huzur bulduğum insanı ne hale getirmişim? Karısı iki yıldır hayatını yeniden planlamaya çalışırken kendisi briç masalarında al papazı ver kızı yapıyormuş. Kimselere derdini açmıyor her sorununu kendi çözmeye çalışıyormuş. Belki bağırsa, çağırsa, kavga etse, darılsa, ağlasa daha mı iyi olurdu?”
Karısının denizi seyreden yüzüne baktı uzun uzun. “Seni asla bırakmam dedi.”

Telefonu eline aldı. Kızını aradı. ” Hani şu indirimli fırsatlı bir tatillere baksan da annen hep Paris’ i görmek istiyorum derdi. Onu ucuz tarifeden bir Paris’e götüreyim.”

Kızı telefonu kapatınca ikinci kez bir numara çevirdi. Briç kulübünü aradı. Çıkan görevliye adını soyadını söyledi. Bu gün itibariyle üyeliğinin iptal edilmesini söyledi.

Adam karısının ellerini tuttu. “Sana kendimi affettireceğim” diyerek parmaklarına bir öpücük kondurdu. Kadın gülümsedi. Ellerini adamın ellerinden çekti. “Çok geç, ben senden ayrılıyorum” dedikten sonra masadan kalktı. Adam karısının ardından bir süre baktı sonra başını ellerinin arasına aldı. Ellerinde karısının parfüm kokusu kalmıştı.

 

Oya ENGİN/ 28 Mayıs 2018, İstanbul

4 comments on “35. Evlilik Yıl Dönümü…

  1. cetinkeskin dedi ki:

    Yaşam iki kişiliktir,ve her zamanda kadın şu veya bu şekilde haklı değildir.Bana göre bileşke sınıfsal bakış açısı,geçmişte hatalar olmadımı ,elbette elbette oldu hende kör hatalar ama yine yanımızda kadın vardı,ol nedenle yine hatalar çift kişilik,RAHİBE MERYEM YOK,Feminin yaklaşımlarda tek çözüm değil bilmem anlatabildimmi.Ama Ahmet ARİF ne demiş;üşüyorum kapama gözlerini.

  2. ışık dedi ki:

    valla gözümden yaş geldi. ne yazıkki bir çok kadının yaşadığı hayat bu. kadınların öncelikleri çocukları kendilerini unutuyor yıllar sonrada patlamalar başlıyor. geçenlerde arkadaşlarımla bir ev toplantısında masada 8 kişi vardı. 2 bekar, 3 boşanmış, 1 çocuk, 2 evli. demekki dedim artık kadınlar çekmiyor. inceldiği yerden kopsun. kadınların eğitimli olması ekonomik özgürlüğünün olması şart.

  3. Süperrr..Tüylerim diken diken oldu… Maalesef,bir çok kadın da bu ağır travmayı yıllarca aldıkları antidepresnlarla geçirmeye çalışıyorlar…Çaresizliklerinden..Oysa bir farketseler aslında çarenin de kendilerinde olduğunu.Yapılan bir araştırma sonucu, çalışan kadının şiddet görme oranının çok düşük olduğu tesbit edilmiş…

  4. yurdanur dedi ki:

    Oyacığım yazıların bizi nerelere götürüyor anlatamam makalelerini bir kitapta toplamalısın herkes okumalı alkışlar benden 10 numarasın sana söz kitap çıkarsa kendim dahil birçok kişiye aldırıp okutacağım imza günü yapmalıyız yayın evi bulmalıyız ben bu hafta kitsanla görüşeceğim senin kitabın için sevgiler benden kucak dolusu….