Gelin Olmak…

Evlenmeyi çok isteyen gelin adaylarını izlesem bir köşeden. Eski gelinlerle yeni gelinlerin konuşmalarını dinlesem gizliden.
Beni öyle seviyor ki… Evlenme teklif edecekmiş… Sürprizim var dedi. Her teklifi kabul etmem dedim. Öyle bir teklif olmalı ki yıllarca konuşulmalı… Ne hazırlayacak acaba? Çok heyecanlıyım. Sosyal medya hesabımda videosunu yayınlayacağım.
Sonra kurdukları hayallerin içine bıraksam kendimi, onların yerine geçsem. Mutlu bir yuva. Sıcacık. Son moda mobilyalarla döşenmiş. Kat kat perdeler, taşlı storlarla korunmuş. Bin bir emekle örülmüş çifter çifter dantelli havlular, onlarca oyalı yemeni, yedi dağın çiçeğini kıskandıracak renklerde dokunmuş düzinelerle çetiklerle dolu çeyiz sandığım…
Evime gelen konuklarıma hazırlayacağım soframa koyacağım yuvarlak olursa burun kıvrılacak ille de kare model yemek tabaklarım ve ona uygun bardak takımlarım… Hele çatal bıçaklarım son moda olmazsa vay halime…

Daha neler neler öğrensem bu gizlice dinlediğim konuşmalardan.
Kına gecesinde organizasyon ekibi tutulmadığı için çıkan krizlerin nasıl aşılmasını mı, oturulacak evlerin tadilatlarını mı, fotoğraf albümü çekimleri açık alanda olmazsa gelecek eleştirilerin nasıl savuşturulacağını mı?
Sonra yaşanan mutlulukları öğrensem… Her bir damadın iflah olmaz bir romantik olduğunu. Eve misafir geldiği zaman çalan kapının ardında üzerinde aşk kokan notlar olan koca koca çiçek buketleri yolladıklarını dinlesem. Çiçeği kucaklayan yeni gelinin mutluluktan ayaklarının yerden kesilmesi, misafirlerin haset nazarlarla bu tabloyu izlemesi, akşam evdeki daha az romantik damada gördüklerini aktarmak huzursuzluğu gözümde canlansa…
Düğünde takılacak takıların cazibesi de ayrı bir fısıldaşma konusu. Eski gelinlerin kollarında birer servet değerindeki pırıltıları şakırdatarak gezinmeleri. Birbirlerine düğünlerinden ne kadar gelir elde ettiklerini sormaları. Çoğunun çalışmayıp evde oturmayı tercih ettiğini anlatması. Anneliğin her şeyden üstün olduğunu tekrarlamalarını, kendilerini çok seven eşleriyle masal tadındaki evliliklerini sürdürmek istediklerini duysam… Eşimin durumu iyi. Çalışmama hiç gerek yok demelerine şaşırsam…
Dinlediklerimin benim hiç ilgimi çekmediğini fark etsem. Böyle yaşamanın bir kadın olarak beni mutlu etmeyeceğini haykırsam. Henüz eğitim yaşındayken evlenmeyi düşünmediğimi söylesem. Üretmeden yaşayamayacağımı, çevremdeki bu gelinler gibi olmak istemediğimi, bir kadının anne olması ve çocuğunu yetiştirirken de üretip, mutlu bir evliliği sürdürebileceğini hepsine anlatsam. Evin yönetiminde hak sahibi olmak istediğimi mutluluklarımı yaratırken bunda kendimin de payı olması gerektiğini… Gerçek yaşamın filmler, diziler ve evlilik programlarından daha başka olduğunu keşfettiğimi söylesem. Kocam da olsa bir başkasının bana sunduğu olanaklarla ne kadar güvende olabileceğimi sorsam. Kocanın bugün var yarın yok olabileceğini hatırlatsam.
Ama izin vermiyorlar. Küçük kızları evliliğe özendirmeye, bir erkeğe kadınlık etmenin, çocuk doğurmanın en kutsal şey olduğunu zihinlerine kakmaya çalışıyorlar.
Aşk ve sevgi elbette en kutsal şeylerden… Aşk ile yapılmış bir evliliği kim sorgulayabilir kim olumsuz düşünebilir? Tercihim aşk ile belli bir olgunluğa erişildikten sonra yapılmış evlilikler ve bu evliliklerden doğan aşk çocukları. Sevgi ortamında büyüyen bireyler… Yani kadın da toplumdan uzaklaşmadan, üretmekten vazgeçmeden…
Sevgililer  gününüz kutlu, sevginiz daim olsun…
Oya ENGİN/13 Şubat 2017, İstanbul

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.