Avuç Kadar Bir Kedi 10

 

 

Halının üzerinde ne kadar uyudum bilmiyorum ama uyandığımda pencereden görünen gökyüzü kararmıştı. Demek akşam olmuş. Çevreme bakıyorum büyük odada tek başımayım. İçeriden televizyonun sesi geliyor. Yavaşça ayağa kalkıyorum, biraz su içmem gerek. Koridordaki su tasıma doğru yürürken birden başım dönüyor. Yarına az kalmış olmalı, sabaha iyileşeceğim. Gerçi kendimi hiç iyi hissetmiyorum ama… Veterinerim iki iğnede iyileşir demişti.

Suyumu içip televizyonlu odaya girdim. İnsan ablam beni görünce kollarını açarak,

-Uyandın mı bebeğim? Diyor.

Bebeğim? Ne tatlı bir kelime. Kulağa da ne hoş geliyor.  Bunu söylerken insan ablam öyle güzel gülüyor ki, koca gözlüklerinin ardındaki gözleri çizgi gibi oluyor.

Bana açılan kollara koşarak gidiyorum. Bir an önce birisi beni kucağına alsın, sevsin, bana güzel sözler söylesin istiyorum. Moralim çok bozuk.

İnsan ablamın kucağında ne kadar yattım bilmiyorum,  derin bir uykuya dalmışım.

 

 

***

 

-Günaydıııın!

İnsan annemin neşeli sesiyle uyandım. Bu akşam insan ablam beni yatağında uyutmuş, hiç fark etmedim. Yumuşacık battaniyeye tırnaklarımı geçirip önce patilerimi sonra sırtımı geriyorum. Kedi annem bana “Her sabah uyanınca ilk işin gerinme olsun” diye öğütlemişti. Ben de günün hangi saati olursa olsun uyanınca geriniyorum. Öyle rahatlıyorum ki…

Gerinme işim bitince havayı kokluyorum, çok güzel kokular geliyor burnuma.  Eski ev sahibimizin pişirdiği yemeklerin kokusu gibi… Kardeşlerimle beraber terasa bakan mutfak penceresinin altında oturup dışarı sızan kokuları koklamaya doyamazdık.   Kalan yemeklerden bize de verirlerdi. Orası günün her saati yemek pişen bir mahalleydi. Çok hoşumuza giden bir koku duyarsak o evin kapısından ayrılmazdık. Ama iğneci teyze kapısının önünde görünce bize çok kızardı. “Tok evin aç kedileri” diye bizi kovalar üzerimize de  su dökerdi. Acaba ben o sular yüzünden mi ciğerlerimi bu kadar üşüttüm? Terasta denizden gelen rüzgârlar da cabası.

Bu sabah burnuma dolan kokular beni yine eski mahallemde yaşadığım anılara götürdü. Gerçi orada çok kısa bir zaman yaşadım ama kedi annem bize süt verdikten sonra karnının üzerinde yatırır masallar anlatır, öğütler verirdi. Bir de kendi çocukluğunda yaşadıklarını anlatırdı. Derdi ki, “Çocukluk anılarını kediler hiç unutmazlar”.  Sanırım kısa da olsa kedi annem ve kardeşlerimle yaşadığım anılarımı hiçbir zaman unutamayacağım. Zaten mutlu anılar olduğu için onları hep hatırlamak istiyorum.

Yemek kabıma konan minik taneli mamalarımın çıkardığı ses beni çok heyecanlandırıyor. Hangi odada olursam olayım o sesi duyunca hemen koridora koşuyorum. Henüz kimsenin haberi yok ama evde kendime gizlenecek bir yer buldum. Büyük odadaki kocaman masanın delik deşik bir örtüsü var. Örtü sandalyelerin üzerine kadar uzuyor. Koridoru en iyi gören sandalyeye oturuyorum, örtünün ardına gizleniyorum, oradan her şeyi gözetliyorum. Burayı dün keşfettim. Şimdi de aklım gizli sığınağımda, mamamı yiyip doğruca oraya gideceğim.

Evde yemek telaşı bitti. Şu anda benimle kimse ilgilenmiyor. İnsan ablam üzerini değiştirdi, dışarı çıkacakmış. A aaa! Dışarı çıkarken bana açıklama yaptı. Çok şaşırdım. Kapıdan çıkarken beni yanına çağırdı. “Benek, benim bugün toplantım var, akşam geç döneceğim. Yaramazlık yapma, büyük odaya girme, anneyi üzme” dedi. İçimde yeşeren duygunun ne olduğunu tam olarak anlayamasam da sanırım çok mutlu oldum. İnsan ablam beni önemsemiş ve durumu hakkında açıklama yapmıştı. “Mırrrk” dedim.  Tamam demek istediğim anlaşıldı.

İnsan ablamla aram çok iyi. Bozulmasını hiç istemediğimden büyük odaya girmemeye karar veriyorum. Gizli sığınağım bugün boş kalacak. Olsun, ben de bugünü insan annemin yanında geçiririm. Ama yine o bağıran kadınları izlerse ne yaparım, bilemiyorum. Kapı kapandıktan sonra ben koridorda zıplaya zıplaya televizyonlu odaya doğru koştum.

Tavşan oyuncağım yerde bana bakıyor ama ben insan annemin elindeki işle daha çok ilgileniyorum. İki tane sopa var, bir biri hareket ediyor sonra diğeri. Çok eğlenceli bir şey. Yerde de kocaman bir yumak. Yumak çok çekici görünüyor. Yumağa bakıyorum, bakıyorum dayanamıyorum atlıyorum üzerine. Yumak önde ben arkada odada yuvarlanıyoruz. İnsan annem bana sesleniyor. Kusura bakma insan anneciğim sana cevap veremem yumak var patilerimin arasında. Ama eğlence kısa sürüyor. Ensemde bir el hissediyorum. Patilerimin arasındaki yumak karmakarışık olmuş. Çabucak bunu nasıl başardım ben de anlamadım. Yalnız anladığım bir şey var bu hareketimden dolayı başım büyük belada.

İnsan annemin yumağı patilerimin arasından almasıyla olduğum yerden fırlayıp büyük odaya giriyorum. Doğruca gizli sığınağıma. Delik deşik örtünün ardına hızlı hızlı nefesler alarak oturuyorum. Çok koştum galiba, yine bir öksürük krizi geliyor. Öksürüyorum, öksürüyorum. Bir yandan da insan annemi gözetliyorum. Koridorda bana sesleniyor. Beni göremeyince yavaş yavaş her odayı arıyor. Öksürüğüm yavaşlıyor. Hani bugün iyileşecektim ben?

İşte şimdi yandım. İnsan annem masanın yanına kadar geldi. Her yere bakıyor, ama gizli sığınağımı fark edemiyor. Çok keyifleniyorum, yüzüme bir sırıtma yerleşiyor. Öyle keyifliyim ki, bıyıklarım bile titriyor.

İnsan annem beni bulamayınca telaşlanıyor, o arkasını döner dönmez çaktırmadan yere atlıyorum, masanın altından geliyormuş gibi yapıyorum. Bir yandan da kendime şaşırıyorum. Nasıl bu kadar üçkağıtçı olabiliyorum?

 

Devam edecek….

 

Oya ENGİN/11 Ocak 2019, İstanbul

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.