O6 Mayıs 2013, İstanbul… Bugün Hıdrellez.. Çocukluğumuzun büyük heyecanlarından.. Günler öncesinden hazırladığımız anlık dilekler ve çoğunlukla da gelecek hayatımızla ilgili güzel ,temiz, saf dileklerimizi yazdığımız kağıtları, çizdiğimiz resimleri dualar eşliğinde büyük gül saksılarımızın dibine yerleştirir, dallarına asardık. Sabah ezanından sonra kalkıp dilekleri kontrol ederdik. Eğer dilekler yerinde yoksa kabul edileceğine, eğer yerlerinde duruyorsa umutların bir sonraki Hıdrellez zamanına saklanacağına inanırdık. Ben hep iki katlı pembe panjurlu ev resimleri çizerdim. Bahçesinde rengarenk çiçekleri olan. Şimdilerde düşünüyorum da o yıllarda mutluluğun tarifi iki katlı pembe panjurlu evlerdi. Filmlerde, romanlarda kafamıza bu yerleştirilmişti. Sanki pembe panjuru olmayan evde yaşayanlara mutluluk haramdı. Yıllar içinde yani büyüdükçe öğrenecekmişiz ki panjur da pembe de ev de bizim beynimiz, gönlümüz ve hayata bakış açılarımızmış.
Hıdrellez gecesi bahçemizde yaktığımız ateşin üzerinden neşeyle atlar, her sene ertesi gün bacaklarımızda oluşan minik yanıklara hararetle sürdüğümüz ilaçlar eşliğinde arkadaşlarla birbirimize verdiğimiz ”seneye asla atlamayalım” sözlerin unutarak yine, yine, defalarca güzel dileklerimizi gönlümüzden ateşin yükselen alevlerine teslim edip uzaklara gitmesi, gereken makamlara ulaşması için umutla gönderir, bildiğimiz bütün duaları okurduk. Kuruyemişler, gazozlar alır ateşten atlama işi bitince eğlence yapar şarkılar söylerdik. Yorulup , huzurla ve sanki tüm yolladığımız dilekler ertesi gün gerçekleşecekmiş gibi büyük bir mutlulukla derin bir uykunun koynuna yuvarlanıverirdik… Annem bir gece önce mutlaka bize çocukluğunda yaşadığı Hıdrellezleri anlatırdı. En çok ilgimi çeken ”Çömlek” töreniydi. “İçi yarısına kadar su dolu çömleğe bir gece evvelinden herkes kendine ait yüzük, küpe, düğme gibi bir eşyayı niyet ederek atarmış. Çömleğin ağzı bir tülbent ile sıkıca kapatılır ve birine teslim edilirmiş. Hıdrellez sabahı bir bahçede toplanılıp küçük bir çocuk çömleğin başına oturtulur ve eşyaları niyet çeker gibi çömleğin içindekiler teker teker çıkarırmış.. Çocuğun çektiği eşya kiminse topluluk içinden birisi bir mani okur ve eşya bu mani eşliğinde sahibine teslim edilirmiş. Mani bilmeyenler takvim yapraklarında yazan manileri okurlar ve güzel bir sabah eğlencesi yaşarlarmış.” Biz Hıdrellez günü mutlaka piknik yapardık. Baharın gelişini kendi bahçemizde dostlarımızla eğer hafta içine rastladıysa çaylı bir sofrayla, hafta sonuna rastladıysa babalar da evde olduğundan mangal ağırlıklı sofralarla yiyerek, içerek, eğlenerek mutlu bir yaz geçirme dilekleriyle kutlamaları tamamlardık. Çocuk aklımızla bir kaç gün Hıdrellez etkisinden kurtulamaz her yerde her köşede Hızır ile rastlaştığımızı zanneder her gördüğümüz yaşlı, nur yüzlü, sakallı dedenin peşine takılırdık… Mahalledeki çok yaşlı nineler bize Hızır’ın baş parmağı kemiksizdir, nur yüzlü yaşlı dedeler kapınızı çalıp sizden ekmek falan isterse baş parmağına dikkat edin sakın geri çevirmeyin. Fırsatı kaçırırsınız diye tembihlerdi. Zaman bizi ileriye götüreceğine ne kadar gerilere götürmüş. Bir zamanlar kapımızı çalıp ta bizden ekmek isteyen insan yolunu gözlerken şimdi herkese bir kuşku ve önyargıyla yaklaşıyoruz. Her yabancı bizim için potansiyel tehlike.. İnsanlık nereye gitti? Nasıl kaçırdık? Nerede hata yaptık? Yine bir Hıdrellez günündeyiz. Eskisi kadar heyecanla beklemiyorum . Dualarımı edip iyi dileklerimi tüm ailem, dostlarım ve insanlık adına diliyorum. Umarım bu Hıdrellez zamanı herkesin gönlünün dilekleri hayırlarla gerçekleşsin. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı; Aregem (Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü) bir yayınında Hıdrellez’i şöyle anlatmış….. ”Hıdrellez, bütün Türk dünyasında bilinen mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında hıdrellez şeklini almıştır. Hıdrellez günü, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır. Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs Günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır. Mevsimlik bayramlarımızdan biri olan Hıdrellez, ülkemizde etkin bir biçimde kutlanmaktadır. Büyük şehirlerde daha az olmak üzere, kasaba ve köylerde Hıdrellez için önceden hazırlıklar yapılır. Bu hazırlıklar, evin temizliği, üst-baş temizliği, yiyecek-içeceklerle ilgili hazırlıklardır. Hıdrellez gününden önce evler baştan başa temizlenir. Çünkü temiz olmayan evlere Hızır’ın uğramayacağı düşünülür. Hıdrellez günü giyilmek üzere yeni elbiseler, ayakkabılar alınır. Anadolu’nun bazı yerlerinde Hıdrellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme adeti vardır. Kurban ve adaklar “Hızır hakkı” için olmalıdır. Zira tüm bu hazırlıklar Hızır’a rastlamak amacına yöneliktir. Hıdrellez kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Hıdrellez’de baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti vardır. Baharın ilk kuzusu yenildiği zaman sağlık ve şifa bulunacağına inanılır. Bugünde kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşileceğine inanılır. Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi herhangi bir yere istediklerinin küçük bir modelinin yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar. Hıdrellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir. Bu törene İstanbul ve çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”, Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adı verilir. Törenler baharda doğanın ve tüm canlıların uyanmasıyla eş anlamlı olarak insanların da talihlerinin açılacağı inancıyla, şanslarını denemek için yapılır. Hıdrellez’den bir gece önce bahtını denemek ve kısmetlerinin açılmasını sağlamak isteyen genç kızlar yeşillik bir yerde veya bir su kenarında toplanırlar. İçinde su bulunan bir çömleğe kendilerine ait yüzük, küpe, bilezik gibi şeyler koyarak ağzını bir tülbentle bağladıktan sonra bir gül ağacının dibine bırakırlar. Sabah erkenden çömleğin yanına giderek sütlü kahve içip ağızlarının tadının bozulmaması için dua ederler. Ardından niyet çömleğinin açılmasına geçilir. Çömleğin içindekiler çıkarılırken bir yandan da maniler söylenir. Buna göre eşyanın sahibi hakkında yorumlar yapılır. Hıdrellez’e özgü bu uygulama temelde bu şekilde yapılmakla birlikte, yörelere göre bazı farklılıklar da gösterebilmektedir. Son zamanlarda ise bu tören yalnızca evde kalmış kızların kısmetini açmak amacıyla yapılmaktadır. Sonuç olarak, Anadolu’da hala görkemli törenlerle kutlanan Hıdrellez Bayramı insanlık tarihinde çok eski zamanlardan beri kutlanmaktadır. Farklı zamanlarda, farklı isimler altında kutlansa da Hıdrellez motiflerine pek çok yerde rastlamak mümkün olmaktadır. Baharın gelişi ve doğanın canlanması insanlar tarafından bayramlarla kutlanması gereken bir durum olarak algılanmıştır. Böylece bir bahar bayramı olan Hıdrellez evrensel bir nitelik kazanmıştır.” Oya ENGİN
|
Son Yorumlar