Eylül.Sonbaharın ılık ve sarı yüzü.
Eylül deyince aklıma gelen bir kaç şeyi sıralayıverirsem. Mehmet Rauf’un kaleme aldığı Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanı. Türkan Şoray ve Cihan Ünal ikilisinin yaşadıkları aşkla ünlenen filmlerden birinin kadın kahramanı. Alpay’ın muhteşem yorumundan “Eylül’de Gel” şarkısı. Gençliğimin, eğitim yaşamımın en buhranlı zamanları. 12 Eylül darbesi. Turuncu akşam üstlerine eşlik eden ılık yağmur damlaları. Keloğlan’ın padişah kızına şifa olan tarhanaların güneşe serilmesi. Vişne reçeli. İncir. Kınalı yapıncaklar, çilli çilli. Ihlara Vadisi. Kleopatra Plajı. İlle de Bodrum. Prag. George Bernard Shaw, “Dünyada cenneti arayanlar Dubrovnik’e gelmeli” demiş, ne de iyi etmiş. Kazdağları, Sarıkız’ın kazları. Ahtapot salatası, deniz börülcesi, kabak çiçeği dolması ve favanın tadına da bakarım diyorsan doğru Cunda…
Eylül ayı sıcak bunaltıcı yaz günlerinin yavaş yavaş bizi terk edeceği zamanların müjdecisi. Kahvaltı arkası demli keyif çayları eşliğinde sabah serinliğinin doyumsuz güzelliği. Öğle üzerleri dostlarla içilen köpüklü kahveye eşlik eden tatlı zararsız dedikodular. Renk renk yün çileleri. Gelmekte olan soğuk günlere hazırlık. Bereler, süveterler sevdiklerimize. Çocuklular için okul telaşı.
İlk gençlik yıllarımda uzun yaz günleri ardından gelen ılık Eylül günlerini çok sever, özlemle beklerdim. Yeşil sandalımızla boğazın sularına kürek vurup, gündüzden yakaladığımız izmarit balıklarını bir tahta parçası üzerinde güneşte kuruttuktan sonra zokalara sarıp, gece lüfer avlamaya çıkmanın heyecanlı keyfi anlatılamaz. Gece çökünce denizin üzerinde sandalların burunlarına takılmış lüks lambalarının yarattığı görüntüye bakınca, gökyüzünde durmaktan yorulmuş yıldızlar dinlenmeye suyun üzerine inmiş zannedersiniz. Bütün bunları yaşamak için Eylül’ün gelmesi yeterlidir.
Anılar bir çırpıda geçiyor zihnimden. Eylül’ün en sevdiğim şarkısında mola veriyorum. Melodisi bana çok hüzünlü geliyor.
İçim doldu hüzün
Yapraklar solarken
Adını anarken
Bekletme ne olur
Gelmek zamanı gel
Yok yok yok
Gitme gitme gel
Eylü’lde gel…
Şair sevdiğini çağırıyor.
Ben balıkları. Sonbaharı. Sarı yazı. Gel Eylül… Gel Lüfer… Gel Palamut…
Boğaz kıyısındaki evlerden akşam saatleri nar gibi kızaran palamut kokuları sızardı sokaklara Eylül de.
Anneler mutfakta ocak başında baştan ayağa balık kokarak palamut halkalarını kızartırken çocuklar mahalle manavlarına koşturulur, kıvırcık, taze soğan, kırmızı turpları kucakladıkları gibi babalarına teslim eder sonra çabucak arkadaşlarının arasına oyunlarına dönerlerdi… Biz o zamanlar sokaklarda oynardık. Anne ve baba birlikte balık sofrası hazırlarlar, çoklukla da sofraya birer kadeh çocukluğumun aslan sütü konurdu… Hayatın hafif balık kokan havasına mutluluk ve anason karışırdı. Evin genç kızlarına ise yemek sonrası bulaşıkları toplamak, ocağın üzerine konan alüminyum bulaşık tasında ısıtılan bol köpüklü suyla iki defa yıkanan bulaşıklar düşerdi. İki kere yıkanmazsa olmazdı. Balık kokusu kolay çıkmazdı. Anneler öyle isterdi.
Yine bir Eylül zamanındayız.
Ancak yaşam o kadar çok değişti ki… Mevsimler de değişti… Aile yapıları değişti… Nerede çocukluğumun Eylül’leri?
Bir zamanlar diye başlayan cümleler çoğaldıysa yaşlar da almış başını gidiyor demekmiş. İyi ki güzelliklerle dolu, huzurlu zamanlarımız olmuş. Ne Eylül’ler yaşamışız? Zaman hızla her şeyi öğütüyor.
Şimdi de yaşadıklarımızla avunmaktayız. Bir de barışı özlemekteyiz. 1 Eylül Barış Günü. Her günümüz “Barış” olsun.
Oya ENGİN / 01 Eylül 2016, Gümüşsuyu
EYLÜL
En güzel aydır benim için. Bugün için de anlamlı bir gün. 1 Eylül, Dünya Barış Günümüz kutlu olsun. Umutla…
Eylül aşktır, barıştır , güzel bayanlara isimdir. Ayrıca Anadolukavağında Eylül bir başkadır. kalemine sağlık
Dünya barış günü kutlu olsun . yazmaya devam
Harika anlatım ile gittim, geldim ,kalemine sağlık… Dünya barış günü kutlu olsun. Yazıların daim olsun💕👍👍👍