Avuç Kadar Bir Kedi 5

 

 

Üstü kapalı ve sıcak bir yerde ilk kez uyudum. Öyle güzeldi ki… Rüya bile gördüm. Geniş, çiçekli kırlarda tüylerimi havalandıra havalandıra koşarken birden karşıma çıkan bizim eski mahalledeki iğneci kadın sayesinde birkaç kere uyanır gibi oldum ama yine de çok keyifli bir uykuydu. Sabah ışığı penceredeki kelebek desenli perdenin arasından görünür görünmez gözlerim açıldı. O anda nerede olduğumu anlayamadım. Annemin kokusunu aradım ama bulamadım. Sonra aklım başıma geldi. Ben yeni yuvamdaydım. Ve dün akşam insan annemin benim için yere koyduğu kırmızı kurdeleli minderin üzerindeydim.

Biraz etrafımı gözetledim. Hiç hareket yok. İnsan annem ve insan ablam ortalıkta görünmüyor. Sanırım daha uyuyorlar. Minderimden aşağı iniyorum. Çişim gelmiş. Kumuma gidip rahatlamam lazım. Hem sonra evi bir dolaşayım, hazır ortalarda kimse yokken.

Banyodan çıkıyorum. Birçok kapı var, hepsi açık. Anlaşılan bu evde kapalı kapı sevmiyorlar. İlk kapıdan içeri giriyorum. Kocaman bir oda burası.  Duvarda boydan boya raflar, raflarda da kitaplar ve biblolar var. Biblolar çok güzel. Onlarla biraz oynayabilirim. Ama hemen raflara  çıkmasam mı? Kızabilirler bana? Yaramaz bu kedi deyip beni geri götürürler mi? Uslu uslu oturayım şimdilik bir köşede. Halının bir ucuna kıvrılıp, bekliyorum. Hiçbir şey yapmadan oturmak çok can sıkıcı. Bir de yapmak istediğin şeyleri başkalarının hoşuna gitmeyecek diye yapamamak. Aklım hala şu parlak biblolarda. Of ne yapsam? Ah buldum! Yemek yiyeyim.

Mama kabımda biraz peynir ekmek kalmış. Tadı dün akşamki kadar güzel değil ama karnımı doyurmam için yeterli. Biraz da su içmeli. Lıkır… Lıkır… Bu sabah da doydum.  Vakit bir türlü geçmek bilmiyor. Minderime gidip, iğneci kadını görmeyeceğim rüyalar isteyerek tatlı bir uykuya dalıyorum.

Kulağımın hemen yanı başında yumuşacık bir ses. Uyku sersemi söylenenleri anlamıyorum ama çok hoşuma gidiyor. Rüya mı acaba? Yoksa yeni yuvamda her sabah böyle mi uyanacağım? Eğer öyleyse, yaşasın. Eski mahallemde yan evdeki komşunun haylaz çocuğu sabah okula giderken kapıyı çok hızlı kapatıyordu. Annesi de kapıyı çocuğunun arkasından açıp, “Sana şu kapıyı doğru dürüst kapat demiyor muyum?” diye bağırıyordu.  Her sabah aynı bağırış, çağırış. İşte artık o kadından da haylaz çocuğundan da kurtuldum.

İşte nihayet insan annem ve ablam uyandı. Evin içinde mis gibi bir çay kokusu dolaşıyor. Nereden mi biliyorum mis gibi çayı? Terasımızda yaşarken ev sahibimizin sesini duyardık.

“Mis gibi bir çay demleyelim de denize karşı içelim” diye. Bana göre her çay mis gibi. Ama ben de bir gün tadına bakmak istiyorum. O zaman güzel bir şey mi değil mi anlayacağım.

Mama tabağıma taze yiyecekler koydular. Tekrar yedim. Yemek yerken fark ettim ki, ciğerimden ses gelmeye devam ediyor. Hiç umurumda değil. Nasılsa bugün veterinere gidecekmişiz. Umarım iğnesiz tedavi yaparlar.

Ne kadar zaman geçti anlayamadım ama sabah yemeği bitti, insan ablam beni kucakladı sevdi, sevdi… Sonra yüzünü yüzüne yaklaştırıp bana fısıldadı. “Doktor amcana gidelim mi?

Hiç gitmek istemiyorum ama şu hastalığımın geçmesi gerekli. Yoksa yeni hayatımın keyfini çıkaramayacağım.

İnsan ablam kırmızı kabanını giydi. Çantasını omuzuna takıp beni kucakladı. İnsan anneme “Taksi gelmiş midir?” diye sordu. Başka bir şeyler daha konuştular. Korkudan kulaklarım uğuldamaya başladı. Hiçbir şey duyamıyorum.

Taksiye bindik, kısa bir süre sonra da indik. Çok yakınmış veterinerim.

İnsan ablamı hemen tanıdılar. Benden önce de engelli bir köpek sahiplenmiş. Tedavi için yine buraya getiriyormuş. Doktor amca. “Çok güzel bir kedi” dedi, benim için.

Muayene odasına girdik. Doktor amca her yerimi muayene etti. “İğne yapmamız lazım” dedi. İşte korktuğum başıma geldi. O odadan kaçmak istiyorum. Koşmak, koşmak, koşmak. Beni hiç kimsenin bulamayacağı çok uzak köylere gitmek istiyorum.

İnsan ablam beni bir yandan seviyor bir yandan da korkmamamı, iyi olacağımı söylüyor. Çok kötüyüm. Moralim sıfır.

Doktor amca elinde bir iğneyle geliyor. Gözlerimi kapatıyorum.

Bekliyorum, bekliyorum hala bir acı yok. Kendi kendime plan yapıyorum. İğne battığı an öyle kuvvetli bağıracağım ki bir daha bana iğne yapmak istemeyecekler.

A aaa! İnsan ablam doktor amcaya teşekkür ediyor. “Elinize sağlık. İnşallah şifa olur.” Doktor amca elindeki boşalmış iğneyi bir kutuya atarken bir yandan da bana gülümsüyor.

Nasıl yani? Şimdi bana iğne mi yapıldı? E eee? Hiç acımadı ki. Anlamadım bile. Yani bizi şimdiye kadar, “Sana iğne yaparız haaaa!” diye boşuna mı korkutmuşlar. Korkuyla geçen günlerim, gecelerim hep boşunaymış. Yeniden doğmuş gibi oldum.

“Oh çok mesudum.”

 

 

Devam edecek…

 

Oya ENGİN/21 Aralık 2018, İstanbul

2 comments on “Avuç Kadar Bir Kedi 5

  1. Sebahat dedi ki:

    İçimi ısıtan ,o evde olmak isteği uyandıran,2 köpegimiz olmasa bir kedi almak duygularını hissettiren içinde
    Yaşayarak keyifle ve merakla devamını beklediğimiz bir dizi hikaye olmuş kalemin tükenmesin.
    Sevgi ve dayanışma içinde kalın ….

  2. Sedat Tiryaki dedi ki:

    Bir yazıcı (yazar), yazacağı konuyla ilgili bilgi birikimine sahip olmalı ve düşüncelerini en etkileyici ifadelerle ortaya koymak durumundadır. Yazı oluşturulurken yazarın takınacağı tutum, yazının niteliğine ve türüne göre değişmektedir. Yazar bu anlamda, yazının türüne ve hitap ettiği okuyucu kitlesine uygun oluşturulmalıdır. Bu özellikler yazılarında görüyorum Avuç Kadar Kedi yazında çocukları etkilediğini düşünüyorum, Bir kediyi kedice anlatmak bu kadar mı güzel olur. Bu yazı dizisini mutlaka kitap haline getirmelisin. Hey şey gönlünce olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.